29 Aralık 2012 Cumartesi

Ne zamandır boşladım ben buraları..
Yoğun zamanlardayım.
Bugün bir yazı gelecek sonunda, blogsuz geçen 1 ayın özeti.
Geleneksel olarak yeni yıl wishlist'i..
Günaydın size..
Bugün güzel bir gün :)


Devamını Oku »

17 Aralık 2012 Pazartesi

Bazen..
O kadar ihtiyacın oluyor ki o anı başka bir şey dolduramıyor.
Bazen işte..
Devamını Oku »

20 Kasım 2012 Salı

Dünya Çocuk Hakları Günü

Bugün  çocuk hakları ve bu haklara ulaşamayanlar hakkında  farkındalık yaratmak için kutlanan Dünya Çocuk Hakları Günü..
                                                                                                        Ne kadar farkındalık yaratıldığı ortada!
                                            Keşke çocukların "çocuk" olduğunu hiç unutmasak!!!
Devamını Oku »

18 Kasım 2012 Pazar

Bu pazar sabahı yine İstanbul'da olasım geldiği sabahlardan biri.
Sabah kalkıp sıkı sıkı giyinip boğazda kahvaltı yapardık.
Paramız varsa sade kahve ya da aşşk kafe.
Yoksa Beşiktaş'ta simit çay, hiç farketmez..
Boğaz'ın rüzgarı iliklerimize işlerdi ama olsun.
Sonra biraz yürüyüş yapardık Bebek'e doğru.
Oturup sıcacık pazar kahvemizi de içerdik Starbucks'ta yine Boğaz kenarında.
Hava güzelse eğer Fethi Paşa Koru'su bile olabilirdi. Ya da Sarıyer.
Ah ah!
Görüldüğü üzere İstanbul hasreti tavan yapmış durumda.
Şubatı bekliyoruz :))
Şimdilik İzmir'de pazar keyfi yapalım.
Bu aralar Grup Gündoğarken'in Yanıma Gel şarkısına taktım. Eğlenceli.
Onun eşliğinde size de iyi pazarlar..!



Devamını Oku »

10 Kasım 2012 Cumartesi

Sonsuzluk... Atatürk



Yine günlerden 10 Kasım. Ölümsüzlüğün ilan edildiği o acı ve büyük gün. Ölüm kelimesi bile hiç yakışmıyorken...
Az önce Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Atatürk dedi tvdeki spiker.. 2 kelime, ne acı...
Bizim içinse hayat, gerekirse bir tapınak...
Bizim için 10 Kasımlarda zaman 09:04:59'da duruyor ve saniye ilerlemiyor. Ardından o acı siren sesleri, şehrin her  yerinden..
Her seferinde burnum sızlıyor. İçime sığamayan bir şeyler var, ve o gözyaşları sakince süzülürken, yine de koyveremiyor insan kendini. Çünkü sıradan bir ölüm değil bu. Ağlamak ve feryad etmek yok.
Saygı durmak, izinde dimdik durmak var!
Senin öngördüğün gibi kendi ayakları üzerinde duran özgür bir kadın, senin ilkelerin ve ideaların rehberliğinde insan yetiştiren bir öğretmen...
Varsın Boşbakan katılmasın,seni sevenlerin hepsi seninleydi bugün. Sendeydi...
Bugün bir kez daha gurur duydum hem kendimle,hem seni sevenlerle...
İzmirim yine yanıltmadı beni...

2400 KİŞİYLE iZMİR CUMHURİYET MEYDANINDA GERÇEKLEŞTİRİLEN ATATÜRK PORTRESİ



"Yüzümüzü ışığa döndük
Şaşırmadan yürümeliyiz ışığa doğru
Onun için karanlığın hedefinde ışığımızı söndürmek var
Sönmesin..."

Bekir Coşkun






Bugün Atatütk'ün ölmediğini anladıkları gün...
Sen gideli 74 yıl oldu. Her kim becerebilir ki 74 yıldır kendini sevdirmeyi, kendini özletmeyi, hiç tanımadığı, hiç görmediği insanlara..
Faşist desinler, Kemalist desinler, ne derlerse desinler.
Ben yine her yerde senin adını söyleyeceğim, herkese seni anlatacağım, her an içimdeki sene soracağım yolumu..
Bana kazandırdığın her şey için TEŞEKKÜRLER...!
Devamını Oku »

9 Kasım 2012 Cuma

Sev İşte!

Sevmekten korkma olur mu?
Hayattaki en güzel şey sevmek.
Sevebilmek sahip olduğun en güzel yetenek.
Sadece büyük yürekli insanlar sevebilir
Kocaman yüreğinle sev yeter...
Düşünmeden, sorgulamadan...
Olur ya yanlışı da sevebilirsin, olsun varsın.
Yanlışlarındır seni doğruya kavuşturacak olan.
Küsme aşka.
Korkma!
Korkutma!
Sev işte!
Sev gitsin..!




Devamını Oku »

6 Kasım 2012 Salı

My missing puzzle piece

Hayat 5 bin parçalı puzzle. Bense onu yaratmaya çalışan bir amatör. Yaptıkça bozuyor, bozdukça yeniden yapıyorum. Bir parça buluyorum. Evet işte devamını getirecek anahtar parça bu! Olmuyor, bulamıyorum yerini. Yeniden bozuyorum, yeniden, yeniden...
Yapboz misali herhangi bir parçası şekillenince benden mutlusu yok. Evet. Oldu. Devamı da gelecek. Bu sefer tamamlanıyor galiba.
Çerçevenin diğer ucuna bakıyorum sonra. Bölük pörçük. Darma dağın.. Hadi diyorum, şimdi de orayı tamamlamalı. Pişman olmadan, günlerce, gecelerce çabalayarak...Ama çok zor. Çok yorucu. Hayat tek başına şekillendirmek için çok büyük.
Yardım edin diyorum, yardım edecek kimse yok mu?
Geliyor işte biri, bu köşeyi seninle birlikte tamamlayacağım diyor. Bu ikimizin eseri. Mutlu oluyorum, güvende hissediyorum kendimi.
Tam şekillenirken birden her şeyi darmadağın edip gidiyor. Ne kadar tamamlasam da eksikleri, ne kadar yamasam da tam değil, hep bir parçam kayıp.
Bu her tekrar ettiğinde eskisinden daha fazla parçalara ayrılıyorum. Sonra sil baştan!
Artık yardım istemem diyorum! Bitti. Ben kendim tamamlarım. Hayatımın köşelerini kendim yaratırım.
Ama mümkün mü..?
Şimdi böyle bir zaman işte. Tek başıma yetemiyorum. Yardım istemekten korkuyorum. Tekrar dağılmaktan, parçalanmaktan korkuyorum...
Eskiden içimdeki ses " bu bozup gider" derdi. Onu bir kenara iter, dinlemezdim. Anca bozup gittiğinde aklım başıma gelirdi.
Şimdi durum farklı. Şimdi akıl "bu bozmaz, bu sefer tamam" diyor. Ama kalbim de onu dinlemiyor. Aptal!
En zoru bu kalp kolay kanar da ya akıl...
Her zaman cengaver gibi öne çıkan kalbim bu sefer korkak, ürkek...
Zaman diyorum, zamana bırakıyorum. Akıl ve kalp anlaşırsa tamam diyorum.
Herşeyi onlara bırakıp aralarından çekiliyorum.
Sadece izliyorum..!
Devamını Oku »

4 Kasım 2012 Pazar

Milat

Yarın yeni bir gün
Yarın geri kalan hayatımızın ilk günü
Yarın milat...
İyi şanslar :)
Devamını Oku »

3 Kasım 2012 Cumartesi

Pardon bakar mısınız??


Sevmiş miydim ben sizi hiç, sevişmiş miydik?
Pardon daha önce konuşmuş muyduk?
Yürüyüp çıkmazlarda yorulmuş muyduk?
Yüzünüz ne kadar da aşina
Avcumun içine alıp öpmüş olabilirim

Gözünüz öyle uzak bakmasa

Sizi tanıdığıma yemin ederim
Baş harfini göğsüme yazmış olabilirim

Pardon daha önce nerdeydiniz?

Geçtiğiniz yollara düşmüş olabilirim

Peki, bu melodiyi…
 Hatırlarsınız…




                                                                              Açalım mı bir büyük
Çalalım mı Sezen'i, benim en sevdiğimi 
Duralım mı öylece
Değsin mi kadehlerimiz birbirine?
Sek içelim bugün, 
Sadece sen ve ben
Su bile girmesin rakımıza...
Konuşmayalım hatta,
Bakalım öyle birbirimize, 
Bakayım gözlerinin ta içine
Göreyim orada kendimi..
İçelim sana, bana, bize, Sezen'e, aşka..
Bakıp da gözlerinin ta içine..
Şerefine...




Devamını Oku »

Olacak olacak

Hani bazen bir his kaplar içinizi
Çok istediğiniz bir "şey" vardır
Şu an hiçbir şey gözükmese de ortada
Gerçekleşeceğine eminsinizdir
Sizse bilir ve beklersiniz
Zamanı geldiği zaman, görünmez bir organizatör tarafından düğmeye basılır
İşleyiş başlar
Tıkır tıkır...
Zamanı geldiğinde her şey olur
O "şey" gerçekleşir
Demedi demeyin
Olacak olacak!
Devamını Oku »

28 Ekim 2012 Pazar

Cumhuriyetimiz Kutlu Olsun!



Cumhuriyet, Büyük Liderimiz Mustafa Kemal ATATÜRK'ün bize bıraktığı en büyük, en ulu mirasıdır.
29 Ekim 1923 yılında " Türk milletinin karakterine ve adetlerine en uygun olan idare biçimi Cumhuriyet idaresidir." diyerek ilan edilen Cumhuriyet, Türk Ulusu'na bırakılmış vazgeçilemez bir değerdir.
Bizler Atatürk'ün bize bıraktığı ve en büyük eserimdir dediği bu mirası bilimsel ve akılcı yollardan ayrılmadan tam hakkıyla korumaya, yaşatmaya ve yüceltmeye çalışıyoruz, tüm dış ve özellikle iç tehditlere inat!
Biz yine evlerimizi sokaklarımızı anlı şanlı al bayrağımızla, Ata'mızın resimleriyle donatıyoruz.
Okullarda, meydanlarda göğsümüzü gere gere İstiklal Marşımızı okuyor, şarkılarla kutluyoruz.
Al bayraklarımızı alıp Ata'mıza yürüyoruz.
Tüm yasaklara engellere rağmen büyüyerek kutluyor, sahip çıkıyoruz.
Türkiye Cumhuriyeti laik ve özgür bir ülkedir.
Biz de özgürce doğum günümüzü kutluyoruz!
Cumuhiyet Bayramı'mız, Cumhuriyetimiz hepimize kutlu olsun!

Devamını Oku »

27 Ekim 2012 Cumartesi

Haftanın Blogu # 2

Daha önce de bahsettiğim gibi benim okumaktan zevk aldığım blogları sizinle paylaşmak istiyorum. Geçen hafta  Yolun Neresindeyim ile başladık bu seriye. 
Bu  haftaki daha farklı bir blog. Dünyada fazlasıyla ses uyandıran Dukan Diyeti'ni duymayanınız kalmamıştır herhalde. Pek  çok kişi de bir heves başlamıştır, ben dahil :) 
Ben bir buçuk ayda 18 kilo verip yazın sıcağında meyvesizliğe ve dondurmasızlığa dayanamadığım için bıraktım, adından tekrar başlamayı da gözüm yemedi açıkçası..
Her neyse, diyete yaeni başladığım dönemlerde ne yapacağımı ne yiyeceğimi bilemediğimden internette deli gibi araştırma yaptığım dönemlerde rastladım Dukan Diyeti Tarifleri'ne.
Benim için inanılmaz yol gösterici ve kolaylaştırıcı oldu diyebilirim.
Ne yiyebilirim korkusunu tamamen yok ediyor, çünkü normalde ne yiyorsanız yine hepsini yiyebilirsiniz. Tarifindeki bir kaç değişiklikle.
Özellikle tiramisu ve nutella yerine yapılan dukanella favorim. Bir de cheese cake.
Dukancılara benden öneri.
Bakmadan geçmeyin benden söylemesi :)

Devamını Oku »

24 Ekim 2012 Çarşamba

Bayram Temizliği

Haftanın 5 günü çalışıp, 4 günü de KPSS kursuna giden bir insan olan ben bu bayram temizliğinden yırtabileceğimi düşünerek ne kadar yanılmışım meğer...
Annem bu bayram hazırlık organizasyonundan beni mahrum bırakmamak için " bir üstten toz alacağız" kısmını bugüne bırakmış. 3 saattir "üstten" toz alıyoruz. 
Tatlı yapımı da bana kalmış, neymiş ben çok güzel yapıyor muşum.
Bizim evde öyle klasik bayram tatlıları da yapılmaz. Bir şerbetli  bir sütlü. Şerbetli sevmeyene sütlü.
Bu bayramın sütlüsü tiramisu benim payıma düştü anlayacağınız.
Annemdeki dediğimi yaptırırım azminin yarısı bende olsaydı şimdiye neler yapmıştım neler...
Ana- kız bir orjinallik peşindeyiz yine bu bayram anlayacağınız, başka kimin evinde bayramda tiramisu yapılır ki ?
Olsun yine de bayramda aileyle olmak gibisi yok. İstanbuldayken İzmir'e gelemediğim her bayram ayrı üzerdi beni. 4 gün temizlik yapsak da bayramlar aileyle, sevdiklerimizle güzel :)


Benden de size sevdiklerinize doya doya sarılabileceğiniz bir bayram dileği...
Sevdiklerinizi öpün, sarılın, hiç bırakmayın...
İYİ BAYRAMLAR :)


Devamını Oku »

14 Ekim 2012 Pazar

Haftanın Blogu # 1

Bu aralar öyle böyle değil, sürekli yazmak istiyorum.
Aklımdan milyonlarca şey geçiyor. Zihnimden geçtiği andan harflere dökülebilseler ben de şu yazamama pişmanlığımdan kurtulsam.
Blog okumaktan ayrı bir zevk aldığım bugünlerde okudukça yazıyor, yazdıkça da okuyorum.
Blog tavsiyeleriniz varsa da zevkle bekliyorum. Yalnız öyle ha bire depresif yazanlardan olmasın lütfen. Eğlenceli, harekete geçirici, değişik, şöyle süreen giden tarzdan..
Ben "yazılarınızı süreksiz okuyorum, sayfanızda resmen kayboldum gittim, bir baktım saatler geçmiş" tarzındaki yorumlara çok gülüyor ve hiç samimi bulmuyor(d)um. Ama 2 gün önce ben de aynı lakırdıda bulundum. Zaman zaman samimi olabiliyormuş demek ki böyle şeyler. 
Ben de haftalık olarak takip ettiğim blogları sizinle paylaşmaya karar verdim.
İlk olarak şu içinde kaybolduğum blog Yolun Neresindeyim...
Keyifli, samimi, eğlenceli, canlı... En önemlisi yapay değil hayati (: 
Bir çoğunuz biliyor olabilir, denk gelmeyenler de eminim içinde çok şey bulacaktır.
E o zaman benden size iyi okumalar :)

Eğer yenilip yutulmadan fotoğraflarını çekmeyi başarabilirsem bugünkü mutfak cadılığımı sizinle de paylaşmak istiyorum. 
Bugünün şanslı tarifleri rulo pasta ve tavuklu mantarlı krep oldu.
Belki akşama da onların tarifleri gelir.
Keyifli pazarlar...
Devamını Oku »

11 Ekim 2012 Perşembe

Ne buldumm

Süper bir site buldum. Belki çoğunuz biliyorsunuzdur ama ben daha dün keşfettim.
Vikitap diye bir site. Kendilerini sosyal kütüphane olarak tanıtıyorlar.
Ba-yıl-dım!!!
Hemen üye oldum, şimdilik sadece kütüphanemin % 5-6 lık bir kısmını yayınlayabildim.
1 haftaya kadar hepsini eklerim.
Kaybolurum içinde sonra. Ne okusam, ne okumuşlar.
Birbirini hiç tanımayan insanlar kimbilir nerelerde aynı satırları okurken benzer şeyler mi hissetmişler, yoksa anladıklarımız bizim bilinçaltımızın izin verdikleri mi?
Kitaba aşkla bakanlar için alternatif bir site.
İyi okumalar :)
Devamını Oku »

10 Ekim 2012 Çarşamba

Benimle oynar mısın?


İş bu post kendime öz eleştirimdir.
Ben hala büyümeyi becerememiş 24 yaşında bir çocuğum...
Gencim...
Kadınım...
Öğretmenim...
Neysem O'yum yani.
Seviyorum büyümemişliğimi...
Gerçi hala da kararsızım. 
Büyümek mi iyi, yoksa hala küçük hissedebilmek mi?
Zaman zaman seviyorum çocuk halimi. Hayatı aynı neşede, masumlukta yaşamak. Sorunları büyütmemek , hayatileştirmemek. Hatta kaçmak onlardan.
Ama her zaman hayat çocuk olmaya izin vermiyor. 
Fazla kalıplara girmeden büyümek işte en güzeli.
Ben de buna çabalıyorum...



Devamını Oku »

30 Eylül 2012 Pazar

Çılgın Dolunay

                                                                 

Selam size :)
Daha önce burada yeni ay ve dolunay ritüellerim olduğundan bahsetmiştim size.
O zaman yeni ay için olanları gerçekleştirmiştik, bugün de dolunay zamanı.
Bu sabah 06.20 de dolunay meydana geldi ve şimdi tam sırası. Peki şimdi ne yapmalıyız.
Tabi ki zaman geçtiği için öncelikle dolunayın gerçekleştiği saate niyet ederek bir kağıda size iyi gelmeyen, hayatınızda istemediğiniz, sizi mutsuz hissettiren kişi, olay,ilişkileri yazın.  Maddi ve manevi her şeyi...
Sonra yakın o kağıdı, içinizden tüm iyi niyetinizle ve dileklerinizle...
Hissederek...
Dolunay bitiş demek... Dolunayın yavaş yavaş sönen enerjisiyle olumsuzluklar da yok olup gidecek hayatınızdan.
Benim geçen dolunay dileklerimin bir kısmı gerçekleşti bile, devamı bu aykine :))

NOT: Kağıdı mika lavaboda yakarsanız lavaboda kafanız kadar iz kalabilir ve annenizle kapışabilirsiniz :) Aman dikkat :)



Devamını Oku »

22 Eylül 2012 Cumartesi

(Film) - Prensesin Uykusu

Film ilk çıktığından beri hep aklımda. Uzun zamandır izleyesim vardı ama hep bir şey girdi araya, kaldı gitti.
Ama çok pişmanım diyemeyeceğim.
Bu filmi şimdi izlemek bana daha iyi geldi.
Belki 2 yıl önce izleseydim aynı etkiyi yaratmayacaktı.
Şimdi izledim ve film bende bu haliyle çok güzel.
Hayatımdaki sayılı bir yere yerleşti bile...
Film daha başladığı ilk anda jeneriği ile hayal gücünüzün sınırlarını kaldırmanız gerektiğini söylüyor size.
Filmden kısaca bahsetmem gerekirse; her şey Gizem ve annesi Seçil'in kütüphane görevlisi Aziz'in üst katına yerleşmesiyle ve Gizem'in başına gelen talihsiz bir olayla başlıyor.
Gizem başına aldığı bir darbe ile komaya giriyor.
Tam umutlarını tüketmişken Seçil ( Gizem'in annesi) Gizem'in günlüğünü bulup Aziz'e getiriyor.
Aziz Gizem'le günlüğüne yazarak iletişime geçmeye çalışıyor.
Gizem'in 3 tane dileği olduğunu okuyor ve bunları yerine getirdiği zaman Gizem'in uyanacağını düşünüyor ve başlıyor işe. Hikayeye dahil olan herkes Gizem'in uyanması için ellerinden gelen, gelmeyen har şeyi yapmaya çalışıyorlar trajikomik bir şekilde.
Film her an sarıyor sizi,farklı yönleri, çekimleri ve sahneleriyle. Ertesi dakika ne olacağını bilmiyor, tahmin etmek istemiyorsunuz çünkü film su gibi akıp gidiyor.
Alışılageldik bir film değil yani.
Çağan Irmak ismi zaten fazlasıyla yeterli bir referans.
Çağan Irmak senaryoyu Redd grubunun aynı isimli şarkısından ilham alarak yazmış.
Ve filmin hasılatının büyük bir kısmı Türkiye Eğitim Gönüllüleri Vakfı'na bağışlanmış.
Aynı zamanda Redd grubunun Prensesin Uykusu klibini de Çağan Irmak çekmiş.
Ben Redd şarkılarına bayılan biriyim zaten. Onları bu filmde görmek ve dinlemek de benim için ayrı bir hoştu.
Gelelim oyunculara.
Çağlar Çorumlu çok iyi genç bir oyuncu. Umarım onu daha sık filmlerde izleyebiliriz. Tiyatrodaki başarıları da yadsınamaz bir gerçek.
Ayşenil Şamlıoğlu büyük usta...
Sevinç Erbulak benim hep beğendiğim bir oyuncu olmuştur. Taa Kuzenlerim'den beri izlerim onu, belki öncesi de vardır da hatırlamıyorum şu an. Burda da yeteneğini en üst seviyede sergilemiş.
Ama biri var ki....
Genco Erkal...İsmi bile beni ayağa kaldırır. Genco Erkal hep konuşsun, ben de onu hep dinleyeyim, izleyeyim. Hayatımın en büyük kazançlarımdan biridir zaten Genco Erkal'la tanışmış olmak, 3-4 dakika da olsa sohbet edebilmek...
2009 yılında Marx'ın Dönüşü oyununun sonunda büyük gönüllülükle gelip bizimle sohbet etmeyi kabul etmişti. Geçen yıl Ben Bertolt Brecht oyunuyla burnumun dibine gelmişti de gidememiştim, bu da büyük üzüntülerimden birisi. Umarım oyun bu yıl da devam eder de büyük ustayı izleyebilirim.


Devamını Oku »

Kendime Not

İzlenmesi gereken onlarca film, sezonlarca dizi 
ve okunması gereken yüzlerce kitap var.
Hatırlatayım dedim :)
Devamını Oku »

21 Eylül 2012 Cuma

Bilsen

Birsen Tezer, sen ne güzel kadınsın!


Devamını Oku »

20 Eylül 2012 Perşembe

Sır


Benim de sırlarım var...
İçimde biriktirdiğim
Söylemek istediğim, söylemekten korktuğum
Canım yanmasın diye söyleyemediğim
İçimde büyüttüğüm
Kendime hapsettiğim
Pişman olduğum...




Devamını Oku »

17 Eylül 2012 Pazartesi

Yeni ay bizlere kutlu olsun :))

Benim yeni ay ve dolunay ritüellerim vardır belki bahsetmişimdir size. Yeni ayda beyaz bir kağıda olmasını istediğim her şeyi yazıyoruz ama olmuş gibi. En içten halimizle. En küçük dileklerinizi de yazabilirsiniz, en büyük hayallerinizi de..
Sonra onu ya suya atın, ya da toprağa gömün, ve olmasını bekleyin.
Dünkü yeniay bana iş olarak geri döndü. 
 Bu arada sinerjinize bayıldığımı söylemek isterim :) 
Burada  nasıl dertli olduğumdan bahsetmiştim.
Nasıl bir mesaj gönderdiyseniz evrene toptan, yarın başlıyorum işe artık hayırlısıyla.
Ve tabi ki minik öğrencilerime, çok sevdiğim mesleğime geri dönüyorum.
Eh her zaman dertlerimizi paylaşacak değiliz, mutluluklarımızı da paylaşalım di mi ama :)
Ve tabi ki ben her ne kadar tövbe etsem de dayanamayarak 1 ay sonra alacağım ilk maaşı daha şimdiden alış-verişe yatırmış bulunmaktayım. 
Ama olsun, bu da benim kendime iş hediye olsunn. ( Babaa duy sesimi )
Bir de ben pek güzel kararlar da verdim, sizinle de paylaşayım.

Günün eldesi: İkinci üniversite olarak gastronomi okuyup, en büyük hayallerimden birine kavuşacağım.
İleride çok cici bir cafe açtığımda şu an bana güldüğünüzü hatırlatırım ama.
Günün şarkısı: Murat Dalkılıç- Yalancısın
Bu da en içten dileklerimle sahibine gelsin :))
Öptüm yahu

Devamını Oku »

15 Eylül 2012 Cumartesi

Toprağın Çocukları



Uzun süredir kocaman bir hevesle beklediğim film Toprağın Çocukları dün vizyona girdi :)
Bizim bu hafta Emre'yi Muğla'ya yerleştirme telaşımız olduğu için henüz gidemedim ama haftaya ne yapıp edip gidip göreceğim. 
Filmin fragmanı bile beni aylardır heyecanlandırmaya yeterken izleyince neler hissedeceğimi az çok tahmin edebiliyorum.
Film Köy Enstitüleri'nin hikayesini konu alıyor. Savaştan büyük kayıpla çıkmış ülkenin çocukları ülkeyi eğitimle ayağa kaldırmaya çalışıyorlar. 
Hasan Ali Yücel, İsmail Hakkı Tonguç ve diğerleri...
Büyük bir idealistlikle açılan Köy Enstitüleri'ni ve öğretmenlerin emeklerini anlatan bu filme olan zaafım hem bir öğretmen olmamdan hem de bu adamlara olan saygımdan olsa gerek.
Ben yine de filmi izlemeden çok konuşmak istemiyorum ama zannetmiyorum ki pişman olacaksınız.

Filmin fragmanını izleyince siz de bana hak verip filmi izlemeye can atacaksınız. Umuyorum!


Seanslar ve film hakkında daha fazla bilgi almak için http://topragincocuklari.com/ filmin resmi internet sitesini ziyaret edebilirsiniz.
Filmi izleyip görüşlerinizi bana bildirin bekliyorum :)
 Filmden önce köy enstitüleri  hakkında bilgi almak isterseniz : http://tr.wikipedia.org/wiki/K%C3%B6y_Enstit%C3%BCleri

İyi seyirler :)

Devamını Oku »

14 Eylül 2012 Cuma

Bahtsız bedevi ben

Uzun süredir öyle bir şanssızlık var ki üzerimde el attığım her şey tersine dönüyor. Hiçbir şey mi yolunda gitmez:(
Öncelikle KPSS de yaşadığım 20 dakikalık bir kitlenme sonucunda atanma hayallerim suya düştü, sonra bin bir hevesle ve çalışmayla başvurduğum yüksek lisansta mülakattan elendim, her ne kadar torpil yok dense de yersen!
Ayrıyetten milyonlarca yerle yaptığım iş görüşmelerinden de sonuç elde edememem beni artık çıldırtma noktasına getirdi.
Cinnet geçirmek üzereyim evde oturmaktan. Saatlerce çalışıp yorgunluktan ağladığım günleri özlüyorum :(
Şimdi hep beraber sinerji yaratıp olumlu dileklerde bulunuyoruz benim bir an önce işe başlamam için, yoksa blog ağlama duvarına dönücek.
Hadi göreyim sizi :)

HA diyorsanız ki gel benimle çalış hemen cvmi göndereyim, bana özel öğrenci falan bulun işte yapın bir şeyler :)

Devamını Oku »

12 Eylül 2012 Çarşamba

Çok...

Tam 3 yıl önce bugün öyle acıdı ki canım, sen öyle bir gittin ki.. Zamanla azalırmış ya,yalan!
Acım azalmadı, özlemim azalmadı, hasretim azalmadı. Hala ilk günkü kadar ağlıyorum hatta daha çok
Her gün,her gece,her an. Gülerken kızıyorum bazen kendime, kahkahalarıma kızıyorum. Hala ilk günkü gibi acıyorum.
Hayata karşı ilk yenilgim ve en büyük kaybım. Şimdi o pamuk ellerini tutmak varken, bir mermere dokunmak...
Çok eksiğim, çok küçüğüm sen olmadan. Büyüyemiyorum. Büyürsem çocukluğumla birlikte seni kaybetmekten korkuyorum.
Çok özledim. Çok çok çok özledim!
Devamını Oku »

4 Eylül 2012 Salı

Ses bir ki

Aylardır sakin, bir o kadar da boş boş giden hayatım şu aralar belirsiz bir koşuşturmaca içinde geçmekte. Sanki monoton geçtiği günlerin acısını benden çıkarıyor.
Ben bu hafta yine belirsiz koşuşturmalar içerisindeyim.
Siz burada sessiz sessiz oynayın, ben geleceğim birazdan :)
Devamını Oku »

30 Ağustos 2012 Perşembe

30 Ağustos Zafer Bayramı'mız kutlu olsun!




Türk genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır.
Aydınlık ve özgür bir Türkiye için gururla mücadele edenlerin evlatlarıyız biz.
KULAKLARI duymayanlara yüksek sesle söylemekte yarar var.
Biz Atatürk'ün torunları, çocukları 90 yıldır her 30 Ağustos'u aynı sevinçle, aynı aşkla kutluyoruz, bizden önce de kutladılar ama sonrası kutlar mı orası büyük muamma.
Ben bugün ilk defa 30 Ağustosun Zafer Bayramı  olarak değil de Zafer ve Türk Silahlı Kuvvetleri Günü olarak kutlandığına şahit oldum.Artık o kadar paranoyaklaştık ki bu ikinci adın birincisi silmek için atılan bir adım olduğunu düşünmekten kendimi alamıyorum.
Her ne kadar Cumhurbaşkanı kulakları ağrıdığı için (!) kutlamasa da her milli bayramımız gibi biz gurur duyuyoruz Atamızla, günümüzle!
Bu da İzmir Ata Koleji öğrencilerinin Atalarına duydukları sevgiyi göstermek için hazırladıkları fotoğraf :)


Günü, 90 yıl öncesini tekrar yaşamak için, guru duymak için, unutanlara hatırlatmak için Büyük Taaruz'u Nazım Hikmet'in sesinden dinlemenizi öneririm. Ben 3lü parça halinde buldum, dilerseniz burda 
tek part halinde bulabilirsiniz.

                                                                    1.bölüm



                                                                     2.bölüm

3. bölüm

Devamını Oku »

26 Ağustos 2012 Pazar

Byzantium..Constantinopolis...Konstantiniyye..İstanbul


Bloga şöyle baştan sona baktığımda gördüm ki, o da benim gibi olmuş, her telden...
Her birşeyden var içinde. Kimi zaman kitap, kimi zaman müzik, kimi zaman sitem.
Ama kocaman iki eksik var. İstanbul ve İzmir.
Bu iki mabet nasıl olmuş ta eksik kalmış deyip başladım yazmaya.
İlk İstanbul...
İzmir daha uzun, daha kapsamlı. İzmir ev, İzmir sığınak, İzmir aile.
Ama İstanbul... İstanbul hayat, İstanbul aşk, İstanbul gençlik.
Byzantium..Constantinopolis...Constantiniyye ve de en son adıyla İstanbul. Dünyanın en büyük 3 imparatorluğuna ev sahipliği yapmış, başkent olmuş. İstanbul 4.yydan 20.yy kadar dünyanın en büyük ve en önemli metropolleri arasında yer almış, ayrıca Asya, Avrupa ve Afrika kıtalarının kesiştiği yerde bulunarak prestijini sürdürmüştür.
Bunlar hemen hemen her iletişim aracında bulabileceğiniz bilgiler.Gelelim benim İstanbuluma.
Ben üniversiteyi kazanana kadar hiç gelmedim, ayak basmadım İstanbula. Bir geldin pir geldin derler ya, öyle bizim İstanbulla olan maceramız.
5 sene sardı beni kucağına, ben de onu. Sımsıkı sarıldık birbirimize Hiç bırakmak istemedik, hala daha buruk içimiz. Her fırsatta koşuyoruz birbirimize İstanbulla, hayat ta bize gerekli fırsatı sağlıyor.


Peki benim için İstanbul ne demek?
*Öğrencilik demek...
İstanbulda yaşanabilecek en güzel hayat öğrencilik hayatı. Tek derdin okul ve okuldan sonraki sosyal aktivitelerin olduğu günler. Sabahlayıp finallere girdiğin, 13 kişi bir eve sığıştığın, 7 kişi aynı taksiye bindiğin, kimin evi bulunan konuma daha yakınsa cumartesi gecesi orada kaldığın bir hayat. Bakmayın böyle anlattığıma nerde akşam orda sabah değil ama hareketli, yaşayan bir hayat.
Uyandıktan sonra sırf daha fazla uyumak için derse gitmemenin rahatlığı başka nerde var?
Öğrencilik hayatı; hele ki İstanbulda hayatın karşısında ilk ayaklarının üzerinde duruş, aileden ilk kopuş, ilk hayat becerisi demek.
10 kişi yenilen yemekler, 15 kişi kutlanan yılbaşları, sandalyeler üzerinde uykular... En ortopedik yatak bile veremez o andaki rahatlığı sana, o derece.
Ayrıca hayata hazırlık, heyecan... Öğrenciyken öğretmen olma hali benim için. Adının önüne gelen o gururlu sıfat.
Bahar şenlikleri...
Sabaha kadar kampüste açık hava festivalleri...
Öğrenci akbili.
Fotokopici Kadir Abiden binbir rica 2 ayda bir topalanan ders notları.
Vizeler, finalleri bütünlemeler...
Hatta en güzeli ayda yada iki ayda bir yapılan İzmir seyahatleri..
Özlenen olmak güzel.
Sonra İstanbula geri dönüş. Hep, hep...
1 yılda 300e yakın insanla tanışabileceğin nadir hayat dönemlerinden biri..
*Taksim demek...
Öğrencilikteki 4 yılda 2. ev olur Taksim. Uğramadan, Nevizadede bir bira içmeden geçilmez.
İstiklalde yürümek..
Metrodan taksime çıkmak..
Burger'in önünde arkadaşlarla buluşmak. İstiklalin sokak başlarında nereye gitsek tasası yaşayan öbekler.
Galata'dan Karaköy'e inen merdivenler. Asmalımescitte ayakta atılan shotlar. İnci'de yenen profiterol. Gecenin ikisinde Kızılkayalarda yenen ıslak hamburger. Taksicilerle "Mecidiyeköy'e gündüz açarmısın abi" pazarlığı.
Doğumgünleri, kutlamalar, vedalar, buluşmalar, ayrılmalar...
*Mecidiyeköy demek...
Ev,net!
Başkaları için karmaşa, kaos, trafik. Benim için yuva. Herşeye 5 dakika :)
*Starbucks demek... 
Öğrencilikteki ilk iş deneyimi, insanlarla gerçek anlamda ilk tanışma, tecrübe, yeni heyecan..
Sonrasında ve şimdi kitabımı alıp yaz-kış yıllardır değişmeyen filtre kahvemi alıp kafamı dinlediğim, bana fazlasıyla tanıdık gelen mekan. Her mağazası aynı, hepsi benim kaçma noktam,sığınağım.
Kitabımı ve kahvemi alır, gömülürüm köşedeki koltuğa. Okurum, yazarım. Bazen gelenleri incelerim, milyon çeşit insan... Öğrencisi, emeklisi, zengini, çalışanı, patronu. İlk defa gelenin acemiliği de anlaşılır, müdaviminin rahatlığı da . Bazen de çalışanları izlerim, kendi günlerim gelir aklıma.
Hepsi benimdir, her anım, tanıdığım her bir kişi değerlidir, özeldir benim için.
İşten öte yaşanmışlıktır bende. Çok zorda kalmadıkça başka yere gitmemem de bundandır.
*Aşk demek...
İstanbul demek aşk demek. Heyecan demek.
İlk büyük aşk, ilk büyük hayal kırıklığı da demek aynı zamanda.
*Dost demek...
Hayatımdan çıkmayacağına emin olduğum dostu bulduran şehir demek benim için İstanbul. Sevdiğim insanlar demek..
*İş demek...
Beşinci yılda artık iştir İstanbul. Öğrenciyken öğretmen olmaktır. Sorumluluktur. Etrafta seni seven mink yürekler, senden hayatı öğrenen minik insanlar.
Sabah 7 de evden çıkıp akşam 20,30 da eve gelmektir. Yorgunluktan aç yatmaktır. Ama her pazar iş çıkışı yine Nevizade ziyaretleridir :)

Bir de İstanbulda olmazsa olmazlarım vardır:

  • Beşiktaştan başlayarak sahil boyunca Bebek, Emirgan, Sarıyere kadar yürümeden
  • Boğaz turuna çıkmadan
  • Adada bisiklete/faytona binmeden
  • Aya Yorgi'de mum yakmadan
  • Yılbaşında Nişantaşı süslerini görmeden
  • Kapalıçarşı'da kaybolmadan
  • Eminönü'nde balık-ekmek yemeden
  • Taksim'de sabahlamadan
  • Anadolu-Rumeli kavaklarını gezip rakı-balık yapmadan
  • Galatasarayın maçına gitmeden
  • Cevahire/ İstinye Park'a sadece dolaşmaya gidip, eli kolu doldurmadan
  • Kanyon'da havuz başı kahvesi içmeden
  • Ortaköy'de kumpir yemeden, tavla oynamadan
  • Kadıköy'den Moda'ya yürümeden
  • Çemberlitaş ve Tophane'de nargile içmeden
  • Üsküdar'dar motorla 5 dakikada Beşiktaş'a geçmeden :)
  • Boğazda çay içmeden
  • Arnavutköy'de balık yemeden
  • Çengelköy'de Çınaraltı'nda türk kahvesi içmeden
  • Cağaloğlu'nda hamama gitmeden
  • Yılın 1 haftası kitap aşkına Beylikdüzü Tüyap'a gitmeden
  • Baharda Emirgan Korusu'nda yürümeden
  • Vefa'da boza içmeden
  • Son metroyu yakalamadan
  • Beykoz Korusu'nda pazar kahvaltısı yapmadan
  • Cezayir ( Fransız) Sokağı'nda sıcak şarap içmeden
  • D&R da 2 saat gezinmeden
  • Devlet tiyatrolarında oyun izlemeden
  • Kuruçeşme'de konser görmeden
  • Trafikte kalmadan
  • Pierre Loti'ye gitmeden
  • Macrocenter'de kendini kaybemeden
  • Tarihi geziler yapmadan
  • Cumhuriyet Meyhanesi'nde içmeden
  • Boğazı vapurla geçmeden
  • Kız Kulesi'ni seyretmeden










      OLMAZ!
Devamını Oku »

25 Ağustos 2012 Cumartesi

AŞk..



Çünkü aşk; onunla yaşamak değil, onu yaşamaktır aslında...
Devamını Oku »

Bence artık sen de herkes gibisin






Gönlümle baş başa düşündüm demin; 

Artık bir sihirsiz nefes gibisin. 
Şimdi tâ içinde bomboş kalbimin 
Akisleri sönen bir ses gibisin.



Mâziye karışıp sevda yeminim, 

Bir anda unuttum seni, eminim 
Kalbimde kalbine yok bile kinim 
Bence artık sen de herkes gibisin. 




Devamını Oku »

Sabah süprizi (:



Sabah tartıya çıktığımda son 7 senedir görmediğim rakamı görünce
attığım sevinç çığlıkları tüm evi uyandırsa da ....



Devamını Oku »

Susma veda ederken...


Bugün böyle...


Devamını Oku »

18 Ağustos 2012 Cumartesi

Ah O Eski Bayramlar


Geçtiğimiz 30 gün ve önümüzdeki 3 gün boyunca herşeyden daha çok duyacağımız bir cümle "ah o eski bayramlar..." Bunu fırsat bilip, neredeyse çeyrek asırlık yaşımı da göz önünde bulundurarak bir tane de benden gelsin dedim.
Şaka bir yana şimdi bayram demek tatil demek, öğlene kadar uyumak demek, yazlığa kaçmak demek, internetten ucuz tatil fırsatı düşürmeye çalışmak demek. Çocukluğumdaki bayramlarda yaşadığım heyecandan, sevinçten, yorgunluktan hatta zerre yok artık. Sadece bende de olduğunu sanmıyorum işin kötüsü.
Bayramlar bizim evde 3 senedir zaten bayram tadından uzak... Aile eksildikçe, gidenler bir bir arttıkça, bayramlarda öpülen ellerin sayısı azaldıkça gidiyor içimizdeki duygular da.
Klişeler bir yana gerçekten benim bayram ritüellerim vardı küçükken ve bunlar beni gerçekten mutlu ederdi.
İstisnasız her arefe günü kuzenim ve ben, rengarenk bigudilerle saçımızı sarardık, açılmasınlar diye de anneannemin yemenilerinden bağlardık birer tane. Sonra bütün gece birbirimizin kocaman kafalarına bakıp gülerdik, bigudiler kafamıza battığı için de uyuyamazdık zaten.
Sabah olurdu ve başlardı koşuşturmaca. 6 buçuk olmadan kalkardım, baba bayram namazına gönderilir ve kahvaltı hazırlıklarına başlanırdı. Normalde günün herhangi bir saatinde ağzıma bile sürmeyeceğim dana ciğeri kavrulur, yenirdi kahvaltıda. Tepsi tepsi börekler yapılır,  baba sıcak ekmek alır ve kahvaltı sofrasına oturulur. Bizim için bayram kahvaltısı demek anneannemin evinde yapılan 12 kişilik kahvaltı demekti. Ne olursa olsun bütün aile beraber olurduk, istisnasız hepimiz, istisnasız her bayram. Kahvaltı bitince en büyük olan dedemden başlamak üzere sıraya dizilinir ve eller öpülür bayramlaşılırdı. Ben uzun bir süre en küçük olduğum için elimi kimseye öptüremezdim, ta ki Emre'ye kadar :)
Öğlen olunca evimize gelir bayramlıklarımızı giyer ve babaanneme giderdik, orda da 15 kişilik kocaman bir aile olurduk. Öğle yemeği de babaanne evinde yenirdi yine istisnasız, her bayram. Yemekler bile değişmezdi, sabit. Önce tavuk çorbası. Fırında köfte patates, zeytinyağlı sarma, nohut, taze fasulye, pilav, salata. Hiç değişmedi 20 sene, hiç.
Sonra saklı saklı tatlılar bulunur, her gelenle çikolata yenirdi. Toplanan bayram harçlıkları benim için dünyaya bedeldi.
Hiç öyle kapı kapı dolaşıp şeker toplamadım ben, ya da ayakkabımı yatağın altına koyayım, elbisemi karşıma asayım gibi fantazilerim de olmadı ama o bayramlıklar ilk giyildiğinde burnuma gelen kokuyu hiç unutamam...
Akşam dedin mi toplanırdı misafirler, 3 gün misafir dolu geçerdi, tanıyıp da görmediğin kimse kalmazdı...
Sonra büyüdük biz...
İnsanlar garipleşti...
Bayram oldu tatil..
Sonra bir bayrama 4 gün kala dedemi kaybettik, tam 3 sene önce.
O gün bitti benim için bayramlar, onsuz bayram istemedik biz hiç, istemedim. Onun elini öpemediğim bayram bayram değildi benim için.
Önce kahvaltılar bozuldu...4 kişilik oldu.
Ardından babaannem gitti...
Gidenleri anma gününe döndü bayramlar, amacından şaştı.
Ve şimdi, bu arefe gününde saçımda bigudi yok benim.
Dedemin elini öpmek yerine, o bembeyaz taş karşısında dikilicem, soğuk, hüzünlü...

Yine de bir umut değişir bir şeyler.
Yine de ben her bayram sabahı annemin babamın yanında olurum. Şimdi de, 3 sene sonra da, 30 sene sonra da...
Bayram harçlığı almam belki ama ben veririm harçlık.
Sonuçta her şeye rağmen sevdiklerimizle geçirdiğimiz her gün bizim için bir hediye, bayram olsun olmasın.
Umarım yarın siz de kaybettiklerinizle, yanınızdakilerle, uzağınızdakilerle güzel bir bayram geçirirsiniz.
Şeker gibi bir bayramınız olur.
O zaman şimdiden iyi bayramlar hepinize :)
Devamını Oku »

4 Ağustos 2012 Cumartesi

Hayat bana güzel

Garip ama mutluyken yazamıyorum ben bunu farkettim, sıra gelmiyor galiba...
Şimdi yazdığına göre yine mi depresyondasın derseniz, yok derim değilim, bir süre hatta uzuuun bir süre de böyle bir niyetim yok :)
Yaklaşık 1 aydır çok iyiyim, yani dört gözle beklediğim İstanbul seyahatinden döndüğümden beri...
İstanbul beklediğim gibi mi geçti, bir nokta dışında evet. Ama o beklemediğim bir nokta benim gözümü açtı ve ta tamm.
Hayatıma yeni insanlar sokmayı çok severim, ama tam tersini beceremem pek. Bu sefer 4 yıllık bir karın ağrısından kurtulmuşçasına rahatladım işte. Ay bir hafifledim bir rahatladım sorma gitsin :)
Kpss bitince de kendime geldim iyice, her ne kadar iyi mi kötü mü bilmiyorum ama içim çok rahat. Tekrar kitap okuyorum, film izliyorum...
Tekrar saatlerce mutfağa giriyorum mesela, yeni şeyler deniyorum.
Artık hareketli şarkılar dinliyorum mesela, spor yapıyorum.
En son 8 sene önce girdiğim bedendeki elbiselere sığıyorum :)
Minik yeğenim Efeyle vakit geçiriyorum, beraber oturup saatlerce Nat Geo Wild izliyoruz, gelmişini geçmişini öğrenmediğimiz hayvan kalmadı.
Etrafımda beni mutlu eden insanları bulunduruyorum, uzun süredir görmediğim dostlarımla tekrar görüşüyorum.
Gelecek için planlar yapıyorum sadece kendim için, hayatıma girecek insanı planlamıyorum, sadece zamanı geldiğinde gelsin katılsın bana ve daha da güzelleştirsin hayatımı.
...
Daha niceleri
Sözün kısası sen gittiğinden beri hayat bana güzel ...

Devamını Oku »

9 Haziran 2012 Cumartesi

Genco Erkal ile Nazım Oratoryosu

Siz de benim gibi kaçırmışlardansanız  herşeyi bırakın bu akşam, akşam daha bir rahat huzurlu olur, açın izleyin, dinleyin, ağlayın, söyleyin, sövün...



Devamını Oku »

Uzuun zaman oldu

Uzun süredir yazamıyorum, sıra gelmiyor derler ya, gerçekten varmış öyle birşey. Bazılarınızın bildiği kadarıyla henüz atanamamış bir öğretmen olaraktan kpssye hazırlanmaktayım, bu sene atandı atandım, dahasını kaldıramam. E sınava da şunun şurasında 28 gün kalınca bende son düzlük, ne yapçağını şaşırma, herşeyi bir anda yapma çabası baş gösterdi tabii.
Haliyle başka bir şey yapamaz, düşünemez hatta rüyamda bile göremez oldum. Tesellim sınavdan 15 gün önce yapacağım 1 haftalık İstanbul kaçamağım..Ohh valla çok seviyorum ve kocaman bir hevesle bekliyorum.
Neyse ne demiştik uzuuun zaman oldu yazmayalı. Ben ki her sıkıntısında eli kaleme kağıda giden bir insanım, ama yaş ilerledikçe daha çok düşünüyor insan yazmadan, eskiden korkmadan yazabildiğin şeyleri şimdi söylemeyi, yaşamayı bırak yazmaya bile korkuyoruz. Korkuyordum. Artık değil...!
Son 3 senedir bir çok kişisel gelişim kitabı okudum, çok araştırdım. Kendimi ve hayatımı, hayatımdakileri çok suçladım, daha çok hayatımdakileri. Hep onlar yüzünden üzülüyorum sandım.Ama neymiş değilmiş..
Dedim ya çok kişisel gelişim kitabı okudum, ama bana en iyi gelen Aykut-Esra Oğut çifti oldu.
Artık hayatımı kendim yaşıyorum. Bu klişe mutluluk içimizde sözleriyle o kadar çok dalga geçerdim ki. Mutluluk nerde bilmem ama ben istediğimde mutlu, istediğimde mutsuz olabiliyorum bunu öğrendim.
Başka neler öğrendim...
Gerçekten sen ne istiyorsan onu veriyor hayat. Sipariş kapıda teslim misali. Hemen olmuyor belki biraz zaman geçiyor ama yine de geliyor siparişin düşüyor hoop diye kucağına.
Olmasından korktuğun, olmasını korkuyla beklediğin şeyler de oluyor yalnız. O yüzden sadece iyiyi istiyoruz evrenden :)
En zor öğrendiğim şey de hatta hala tökezlediğim, başkasının yanında ağlama, başkasına ağlama! Gerçekten, sevgilin de olsa, dostun da olsa, ailen de olsa kimsenin yanında ağlama. Senin tercihin tabi ama gün gelir senin yüzüne çarpılır ağladığın omuz. Hep böyle olur, hep böyle olmuştur. Görmek kolay değil, uzun sürer, acıtır, ama budur!
İnsanlar senin yanında ağlarlar, sıkıntılarını paylaşırlar, dertlerini anlatırlar. Ama sıra seninkilere gelince birden puff!
En başta kızarsın onlara ama sonradan anlarsın iyi yaptıklarını. Böyle zamanlarda ben kendime kalmayı severim. Seni her halinle tanımaya değmez her insan. Hayatta 3-5 tane olur onlardan, onları buldun mu çok şanslısın. Bulmadın mı bekle, sadece bekle.
Benim bir tane var mesela. Hiç sorgusuz sualsiz içimi açabildiğim, beni %100 tanımaya değen, buna hakkı olan bir kişi... Diğerleri de elbet arkadaştır, dosttur, ailedir, sevgilidir, çocuktur, eştir ama bu değildir..
Eğer onu bulursanız, ve bundan emin olursanız onu hiç ama hiç kaybetmeyin :)

Başı sonu ayrı olan bu blog yüzünden de beni affedin :) İçinde bulunduğum 1 ay boyunca her türlü dengesizliğimi  göz önünde bulundurmazsanız 8 Temmuz itibariyle normal kişiliğimi geri dönüyorum :)


Bu arada İstanbula 17 gün kaldı, pek sevinçli pek heyecanlıyım. O kadar özlediğim, sevdiğim insan görücem ki değmeyin keyfime, o bir haftayı şöyle keyifli keyifli yaşamayı seçiyorum, duy beni evren!

Devamını Oku »

13 Mayıs 2012 Pazar

En güzel anneler günü

İnsanlar vardır hayatından çıkaramayacağın. Çıkarmayı bırak bu düşünceye tahammül edemeyeceğin. Sen bunlardan en birincisisin benim için.
Şu hayatta bana en çok katlanan da sensin beni en çok bezdiren de.
En çok kavga ettiğim de, en çok özlediğim de.
En çok sinirlendiğim de sensin, en çok sevdiğim de.
Biz seninle hiç klasik anne-kız olamadık, olmadık. En güzelini de yaptık. Telefon rehberimde bile adın "anne" değil "sadoş" diye kayıtlı...En iyi arkadaşım, en vefakar dostum, en sert eleştirmenim, en güvendiğim oldun hep ve öyle de olacaksın hep hep hep...
Paylaşılan ilk anneler günü
16 Mayıs 1993
Beraber çok da mutlu olduk, çok da üzüldük. Bitti dediğimiz anlarda da yine beraberdik ama sonunda yine el ele ayağa kalktık.
Benim için benden çok daha fazla şeyler isteyen bir insana sahip olmanın ne demek olduğunu seninle öğrendim. En çok seninle ağladım, en çok da senin yüzünden.
Birbirimizden kilometrelerce uzakta geçirdiğimiz 5 yıl boyunca günde 1564986416 kez konuştuk ama hiç bıkmadık. Günler senin günaydınınla başlamadan ve senin iyi gecelerinle bitmeden geçmedi, geçmesin...
Ben mutluysam bilirim benden mutlusun, sen mutsuzsan bilirsin ki mutsuzum.
Her ne kadar çaktırmasam da ben hep senin gibi olmaya çalışıyorum anne, öğrettiğin yoldan gitmeye çabalıyorum. Hayatıma hep iyileri sokmaya çalışıyorum.
İnan şu dünyada kendim için hiçbir korkum yok, çünkü ben beceremesem de sen korursun beni, en iyisini bilirsin benim için.
Varlığının benim için ne olduğunu anlatamam belki ama sen bilirsin.
Seni kocaman kocaman çok seviyorum.
İyi ki annemsin, iyi ki kızınım, canının parçasıyım.
Umarım bir gün ben de senin olduğun gibi bir anne olabilirim...
Anneler günü kutlu olsun, yanımızda olduğun her gün kutlu olsun..!



Devamını Oku »

10 Mayıs 2012 Perşembe

2,5 yıl... 32 ay... 972 gün... 23328 saat...

2,5 yıl...
32 ay...
972 gün...
23328 saat...
Zaman geçti, geçiyor. Bazen mutlu, bazen kızgın, bazen umursamaz, bazen de hüzünlü. Bir anım bir anımı tutmuyor ama bu 23328 saatin tek bir ortak noktası var, o da sensiz geçiyor.
Sen gittin...Gitmek kolaymış, zor olan kalan olmakmış. Kızıyorum sana çünkü sen gittin, bana verdiğin sözleri tutmadan gittin. Seninle herşeyi planlamıştık hani biz. Yıllardır bin rica ile seni getiremediğim İstanbul'a gelecektin nisan ayında. Havalar düzelirdi. Hastalığına da iyi gelirdi senin. Sultanahmet'e götürecektim ben seni. Boğaza karşı çay içip birer sigara tüttürecektik seninle karşılıklı. Üniversite mezuniyetimi en ön sıradan izleyecektin sen.
Öğretmen olarak ilk atandığım yere senle gidecektik biz, yanımda kalacaktın hani, bırakmazdın beni öyle yalnız uzak yerlerde, hava çok soğuyunca İzmire dönecektin, sonra yine gelecektin.
Ben evlenirken de yanımda olacaktın sen, benim çocuklarıma adını ilk sen söyleyecektin aynı bana yaptığın gibi, onları gezdirecektin beni gezdirdiğin gibi.
Trene de binecektik biz daha beraber...
Daha neler neler...
Ama sen ne yaptın, gittin.
Beni bütün mutlu günlerimde eksik bıraktın, ben sen olmadan nasıl tam olayım şimdi.
Bilseydin o günün son günümüz olduğunu sana daha sıkı sarılmaz mıydım, içime çekmezmiydim o güzel kokunu, kulağımda saklı bırakmazmıydım o güzel sesini...
Ne zaman geleceksin dedin bana, ben de belli olmaz dedim uzun süre gelemem heralde anca yaza.
2 gün sonra geldim...
Tek fark sen yoktun, ben geldim ama sen gitmiştin.
Artık akşam çalan telefonlardan çok korkuyorum senin yüzünden, hele ki evden uzaktaysam..
Telefon çaldı. Tek bir cümle..
Deden gitti.
Annemdi arayan,
O an oturup ağlamayamadığım için kendime çok kızıyorum.
45 dakika içinde İzmir otobüsünde yerimi almıştım. Ben eve geldiğimde herkes bana üzülüyordu sanki , çünkü hepsi senin yanındaydı, seni son defa görmüşlerdi. ama ben uzakta olandım, ben en özleyendim ve en ayrı kalan
Kendime geldiğim ilk an otobüse bindikten 1 saat sonraydı sanırım. O an anladım niye otobüste olduğumu, o an anladım seni bir daha göremeyeceğimi...
Sen benim hayata karşı ilk yenilgimsin, ilk vedam, ilk hayal kırklığım, ilk isyanım, ilk çaresizliğim...
Ve ben artık ne kadar mutlu olursam olayım tam değil, hep eksik.
Ben seni çok özlüyorum. Her gece senin sesinle uyanıyorum. Her sabah ilk sana bakıyorum, karşımdaki fotoğrafına. Efeler gibi zeybek oynayan fotoğrafına...
Ben sana hala daha ilk günkü gibi ağlıyorum.
Bundan sonra hep eksiğim ben.
Keşke hep çocuk kalsaydım da sen hep benimle olsaydın.
Beraber trene binip fuara gitseydik.
Bahçedeki ağaçlara çıktığımız için kızsaydın bize.
Sen çay demleseydin her  akşam, içseydik beraber.
Keşke tavlada daha çok yenseydim seni.
Hem okeyde taş çalmayı daha tam öğrenememiştim ben, bak hala çalamıyorum.
Çok erkendi, çok erken...


Devamını Oku »

6 Mayıs 2012 Pazar

Hıdırellez

Ben bu sene yine tam bir İzmirli olarak Hıdırellezi kutladım. Malum 6 senedir İstanbulda olduğum için bir türlü denk gelememiştim, orda da böylesi bir kutlama yok zaten :) Bence bizimkisi en güzeli.
Hıdırellez için herkesin kendine göre ritüelleri vardır mutlaka. Dilekler yazılır denize atılır. Gül ağacının dibine dikilir. Gül ağacına asılır. Taşlarla ev, arabalar çizilir. Ateşin üzerinden atlanır. Küçük keseciklere paralar konur, bunlar gömülür...7 tane karınca yuvasından kum toplanır...
3 gün öncesinden başlanır güller toplanmaya. 5 mayıs gecesi o güller suya bırakılır, 6 mayıs sabahı o suyla yüzler yıkanır.
5 mayıs gecesi evde mutlaka bir kapı, cam açık bırakılır ki bolluk bereket evin içine girsin. Evde de cüzdanların azı açık bırakılır, ki bu hırsızlar için hıdırellez gecesi de fazla mesai demektir .
Bizde dün tüm ritüellerimizi kendimizce yerine getirdik.
 Tam herşeyi yaptık dedik ki bir baktık havada dilek balonları var, e eksik kalmayalım diyip onu da yaptık ama dileklerimiz ağır gelmiş olacak ki balonlarımız uçmadı, o kağıtları çıkarıp onları da denize attık, balonları da uçurduk. Birdahakine direk balonun üzerine yazmalı dilekleri.
Daha sonra hıdırellez şenliklerinde halay çekenleri sadece izlemekle yetindik, kendi çapımızda onlarla da eğlendik.
Böylelikle bu hıdırellezde de tüm dileklerimizi yolladık evrene, şimdi bekliyoruz tek tek gerçekleşmesini. Ben bu yıl biraz kapasitemi aşmış olabilirim ama olsun, fazla mesai  yaparsa olmayacak şey değil :)
Umarım hepinizin de yüreğinden geçen tüm dilekleriniz kabul olur.





Devamını Oku »

22 Nisan 2012 Pazar

Bir zaman hatası...

Hayatta her şey zamanlamadan ibaret.
Zamanında çalışırsan sınavı kazanırsın.
Zamanında çıkarsan evden geç kalmazsın.
Zamanında arasan bulursun
Zamanında seversen kaybetmezsin.
Zamanında atarsan o golü kazanırsın.
Zamanında harcarsan paranı aç kalmazsın.
Zamanında kazanırsan insanları yalnız kalmazsın.
Zamanında söylemezsen, gider.
Zamanında kollarsan yanındakini, güvende olursun.
Zamanında dinlersen birini, sonunda sen de anlatabilirsin.
Zamanında dilersen özrünü, affedilirsin.
...
...
...
Gerisi için hiç öyle savaş stratejileri, bizans oyunları, kaoslar falan yaratmak gerekmez.
Olay sadece bir zaman hatasından ibarettir.
Geçer, gideeer!

Devamını Oku »

20 Nisan 2012 Cuma

To Do List


Devamını Oku »

Panpa (:

Yoğun çalıştığım şu aralar bunaldıkça bunu izleyip / dinleyip gülüyorum :)




Devamını Oku »

18 Nisan 2012 Çarşamba

Küçük İnsan

PEK ÇOK ÖNEMLİ NOT: CANLAR AŞAĞIDA OKUYACAĞINIZ YAZI İÇİMDEKİ CANAVAR TARAFINDAN YAZILMIŞTIR. OKURKEN BENİM NE KADAR TATLI, CİCİ, MUTLU, İYİ KALPLİ, SEVGİ DOLU BİR İNSAN OLDUĞUMU GÖZ ÖNÜNDE BULUNDURMANIZ ÖNEMLE RİCA OLUNUR!!!

Yaşamak kolay da, insan gibi yaşamak...
İnsanlarla yaşamak zor. Herkes beceremiyor insan olmayı. O kadar çok ikiyüzlü var ki etrafımızda. Ben daha birini yoluna koyamamışken, onlar iki hayat birden yaşıyorlar o küçük beyinlerinde. Helal olsun, fazla mesai ister, zor zanaattir.
Ben mutlu olmayı bilen bir insanım ve etrafımdakileri de olabildiğince mutlu kılmaya çalışırım. Sevdiğim bir insan için yapmayacağım şey ancak çok uç şeylerdir. Çoğunlukla da mutluluk getirir bu durum bana. Tabi kaçınılmaz durum, bazen de hayal kırıklıkları.
Hayatımda beni en çok üzen insanlar beni en çok büyüten, bana en fazla şey öğreten insanlar olmuştur hep. Hiç kimseyi hayatıma soktuğum için pişmanlık yaşamadım, yaşamam da. Kimileri bana bir şeyler kattı, kimileri benden bir şeyler aldı götürdü. Ama hep fazlalaştım ben, büyüdüm.
En yakınımdan en sağlam kazığı yedim bu hayatta.  En güzel o vurdu beni, yıktım sandı salak! Aynı zamanda beni büyük bir dertten kurtardı. Kendinden..!
Kolay değil birlikte bir yaşam kurmak. Aynı evin içinde yıllarca beraber yaşıyorsun ardından ömür boyu yüzünü görmek istemiyorsun.
Saygı ortak yaşamın temel taşıdır. Saygısız ve kompleksli insanlarla bırak aynı evi aynı masada bile oturmamak gerekir. O kısacık bir zaman diliminde bile rahatsız eder seni.
Her zaman söylerim, kriterimdir. Bir insan ailesi dışında yaşının yarı süresince ( 24 yaşındaysa 12 yıldır mesela ) hayatında olan dostu, arkadaşı yoksa, birtanecik bile o insandan arkana bakmadan uzaklaş! Kaç!
Zamanında onlara ne yaptıysa sana da yapar. Yanındakiler ancak gerçek yüzünü, komplekslerini görene kadar yanında kalır.
Şimdi dönüp baktığımda, kendime ne kadar gereksiz bir kabusu, stresi yaşatmışım. 
Kompleksli bir ebeveynden doğan kompleksli bir yaşam. Acıyorum, hem de çok...
Mutlu yaşamayı bilmek gerek ve mutlu yaşamak. Küçük insanlardan arındırmak gerekir hayatı.
Ben arındırdım kendiminkini, sıra siz de..
Kolay gelsin..!

Yine de hayatta ilk defa biriyle yüzleşmek için can atıyorum, uzaktan iş yapmak kolay. İlk defa birinin canını yakmak istiyorum. Alasını yapacak durumum da var neyse ki. Sen sen ol ayağını denk al bebeğim, çıkma karşıma, o girdiğin delikten çıkma, kurmaca hayatının da dışına taşma.
Benim için hava hoş da, senin havalar kara kışa bağlamasın sonra.


PEK ÇOK ÖNEMLİ NOT 2: HALA İYİ KALPLİ, SEVECEN, TANIDIĞINIZ O CİCİ İNSANIM.  SİZİ SEVİYORUM :)
Devamını Oku »

14 Nisan 2012 Cumartesi

Hala daha...





Devamını Oku »

Öyle

Bir gün kaldığın yerden başlayacaksın,
Biri seni bulacak.
Önce korkacaksın eski acılara yakalanmaktan,
Biraz ürkeceksin,
Ne kadar dirensen de nafile.
İnsansın sonuçta seveceksin.
Eski acılara bakıp da küsme sevdalara,
Gavura kızıp da oruç bozulmaz.
Sök at kafandan acabaları
Bir kemik aynı yerden iki defa kırılmaz.

Can YÜCEL
Devamını Oku »