18 Ağustos 2012 Cumartesi

Ah O Eski Bayramlar


Geçtiğimiz 30 gün ve önümüzdeki 3 gün boyunca herşeyden daha çok duyacağımız bir cümle "ah o eski bayramlar..." Bunu fırsat bilip, neredeyse çeyrek asırlık yaşımı da göz önünde bulundurarak bir tane de benden gelsin dedim.
Şaka bir yana şimdi bayram demek tatil demek, öğlene kadar uyumak demek, yazlığa kaçmak demek, internetten ucuz tatil fırsatı düşürmeye çalışmak demek. Çocukluğumdaki bayramlarda yaşadığım heyecandan, sevinçten, yorgunluktan hatta zerre yok artık. Sadece bende de olduğunu sanmıyorum işin kötüsü.
Bayramlar bizim evde 3 senedir zaten bayram tadından uzak... Aile eksildikçe, gidenler bir bir arttıkça, bayramlarda öpülen ellerin sayısı azaldıkça gidiyor içimizdeki duygular da.
Klişeler bir yana gerçekten benim bayram ritüellerim vardı küçükken ve bunlar beni gerçekten mutlu ederdi.
İstisnasız her arefe günü kuzenim ve ben, rengarenk bigudilerle saçımızı sarardık, açılmasınlar diye de anneannemin yemenilerinden bağlardık birer tane. Sonra bütün gece birbirimizin kocaman kafalarına bakıp gülerdik, bigudiler kafamıza battığı için de uyuyamazdık zaten.
Sabah olurdu ve başlardı koşuşturmaca. 6 buçuk olmadan kalkardım, baba bayram namazına gönderilir ve kahvaltı hazırlıklarına başlanırdı. Normalde günün herhangi bir saatinde ağzıma bile sürmeyeceğim dana ciğeri kavrulur, yenirdi kahvaltıda. Tepsi tepsi börekler yapılır,  baba sıcak ekmek alır ve kahvaltı sofrasına oturulur. Bizim için bayram kahvaltısı demek anneannemin evinde yapılan 12 kişilik kahvaltı demekti. Ne olursa olsun bütün aile beraber olurduk, istisnasız hepimiz, istisnasız her bayram. Kahvaltı bitince en büyük olan dedemden başlamak üzere sıraya dizilinir ve eller öpülür bayramlaşılırdı. Ben uzun bir süre en küçük olduğum için elimi kimseye öptüremezdim, ta ki Emre'ye kadar :)
Öğlen olunca evimize gelir bayramlıklarımızı giyer ve babaanneme giderdik, orda da 15 kişilik kocaman bir aile olurduk. Öğle yemeği de babaanne evinde yenirdi yine istisnasız, her bayram. Yemekler bile değişmezdi, sabit. Önce tavuk çorbası. Fırında köfte patates, zeytinyağlı sarma, nohut, taze fasulye, pilav, salata. Hiç değişmedi 20 sene, hiç.
Sonra saklı saklı tatlılar bulunur, her gelenle çikolata yenirdi. Toplanan bayram harçlıkları benim için dünyaya bedeldi.
Hiç öyle kapı kapı dolaşıp şeker toplamadım ben, ya da ayakkabımı yatağın altına koyayım, elbisemi karşıma asayım gibi fantazilerim de olmadı ama o bayramlıklar ilk giyildiğinde burnuma gelen kokuyu hiç unutamam...
Akşam dedin mi toplanırdı misafirler, 3 gün misafir dolu geçerdi, tanıyıp da görmediğin kimse kalmazdı...
Sonra büyüdük biz...
İnsanlar garipleşti...
Bayram oldu tatil..
Sonra bir bayrama 4 gün kala dedemi kaybettik, tam 3 sene önce.
O gün bitti benim için bayramlar, onsuz bayram istemedik biz hiç, istemedim. Onun elini öpemediğim bayram bayram değildi benim için.
Önce kahvaltılar bozuldu...4 kişilik oldu.
Ardından babaannem gitti...
Gidenleri anma gününe döndü bayramlar, amacından şaştı.
Ve şimdi, bu arefe gününde saçımda bigudi yok benim.
Dedemin elini öpmek yerine, o bembeyaz taş karşısında dikilicem, soğuk, hüzünlü...

Yine de bir umut değişir bir şeyler.
Yine de ben her bayram sabahı annemin babamın yanında olurum. Şimdi de, 3 sene sonra da, 30 sene sonra da...
Bayram harçlığı almam belki ama ben veririm harçlık.
Sonuçta her şeye rağmen sevdiklerimizle geçirdiğimiz her gün bizim için bir hediye, bayram olsun olmasın.
Umarım yarın siz de kaybettiklerinizle, yanınızdakilerle, uzağınızdakilerle güzel bir bayram geçirirsiniz.
Şeker gibi bir bayramınız olur.
O zaman şimdiden iyi bayramlar hepinize :)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder