25 Aralık 2015 Cuma

Bir ben, bir ben, bir de ben.


Al işte. Bitti mi sana kocaman bir sene. Nasıl geçti, ne çabuk bitti ben hiç çözemedim. Hadi artık şu 5 gün de bitsin de #Esratatileçıksın.
Şaka maka gidiyorum ben Amsterdama a dostlar. Ay görgüsüzlük olmasın ama vallahi gidiyorum sonunda. May dreams come true. 
Şimdi bir ilk yapıp şarap kafasıyla hafifinden de çakırkeyif bir post yaıyorum. Çünkü 2015'e bu yakışırdı. 2015 yazarken bile bir çok geldi gözüme. Koskocaman 2015.2015!
Yaptığımız seçimler hep bizi bir yerlere götürenler. Aslında güzel seçimler yaptım. Ama çok büyük pişmanlıklarım da var. Çok kızdıklarım, keşke olmasınlarım. Ama demiştim zamanında  bir keşkeye daha yer yok içimde diye. Keşke demeyeceğim. İyi ki yanlışlar yapmışım ki doğrunun kıymetini daha çok bileceğiim. 
Çok insan biriktirdim, çoğundan da vazgeçtim. Yanımda kalanları da sarıp sarmaladım. Ben, bazen, hiç bilemiyorum. Yaşamadan hiç hiç bilemiyorum. Bir gün bi süprizle dünyanın en mutlu kadını oluyorum, bazen çok değişik pişmanlıklar yaşıyorum. 
Bir anda herbişey çözülüverse keşke. Tam bir sene önce çekidiğim yukarıdaki fotoğraftan bu yana, bir şeyler mükemmel oldu, bir başka şeyler berbat. 
Akışına bıraktım. Kendime verdiğim sözler var. Önce onlar. Önce kendime verdiğim sözler. Sonra başka şeyler.
Çok çok gezeceğim. Türkiyeyi, dünyayı. İzmire döneceğim,belki. Bunu isteyip istemediğimi tam olarak düşünüp kararımı vereceğim. 
Şu an sihirli bir değnek olsa hiç düşünmeden yapacağım tek bir şey var. 
Bir türlü 2016 dileklerimi yazamıyorum. İlk defa bu sene bu kadar uzattım, duraksattım. Belki cesaret edemedim, belki de kendimle yüzleşemedim.
Bu haftasonuna görevim de bu olsun. Kendi kendimi ödevlendirip ödüllendirmeye bayılırım.
Bu ara çok ödüllendireceğim bir şey yapmadım. O zaman ödevlendirmek lazım.
Kendimi soyutlayıp herkesten, herşeyden. Kendime ben gibi BEN lazım.
Yazmalara doyamıyorum, ama yazmak da istemiyorum. Herkes okusun istiyorum ama kendi sırrımı açığa çıkarır hissediyorum.
Her bir sorumun altında onlarca alt soru. Büyüyorum. Hayattan beklentilerim e haliyle kendimden beklentilerim artıyor.
E hayatın benden beklentileri de haliyle.
Bi bırakalım bakalım.
Gelsin hayat bildiği gibi.
Ben gidiyorum.
Devamını Oku »

16 Aralık 2015 Çarşamba

Yabanmersinli Safranlı Pilav #esotmutfakta


Tarifin de #tbtsi olur mu? Ay niye olmasın. Çok canım çekince sizinle de paylaşayım dedim, en kısa sürede tekrarlamayı da kafaya koydum. İlk olarak İran'lı bir arkadaşımın evinde yiyip hemen tarifin almıştum. Tarifin yanında Türkiye'de gramajı accayip pahalı olan ama İran'da kilo kilo tüketilen safrandan da bir tutam almayı unutmadım tabi.
Gelelim nasıl yapıldığına, 

Malzemeleri;
* 2 su bardağı baldo pirinç
*1 yemek kaşığı tereyağ
*1 adet tavuk bulyon
*1 çay kaşığı toz safran
* 3 su bardağı kaynar su
* tuz
*1 su bardağı kuru yaban mersini
* 1 tatlı kaşığı tereyağ
* 1 tatlı kaşığı toz şeker

Yapılışı;
* Kuru yaban mersinlerini yaklaşık 15 - 20 dakika suda bekletiyoruz. 
* Pirinci iyice yıkadıktan sonra 20 dakika ılık suda bekletiyoruz.
* Tereyağını tencerede eritip pirinçleri kavuruyoruz.
* Yaklaşık 4 -5 dakika pirinçleri iyice kavurduktan sonra su, tuz, bulyon ve safranı ekleyip kaarıştırıp kapağını kapatıyoruz ve pilavı pişmeye bırakıyoruz.
* Pirinçler iyice suyunu çektikten sonra temiz bir bezle üzerini kapatıp dinlenmeye bırakıyoruz.
* Küçük bir tavada 1 tatlı kaşığı tereyağını eritiyoruz.
* Yabanmersinlerini tereyağına ekleyip kavuruyoruz.
* 3-4 dakika sonra şekeri de ekleyip karamelize olmasını sağlıyoruz.
* 2-3 dakika da şekerle kavurduktan sonra ocağın altını kapatıyoruz.
* Pilavı büyük bir kaseye koyup ters çevirip servis tabağına alıyoruz.
* Üzerine yabanmersinlerini de koyup servis ediyoruz.

Afiyet olsun :)

Devamını Oku »

15 Aralık 2015 Salı

Dezenfekte ruhlar aşkına!

Yeni iki erdemim var bu hayatta. Sabır ve şükür. Sinirleniyor muyum? Çokça hatta pek çokça sinirleniyorum. İlk 30 saniye kafamda tilkiler çıldırıyor. Sonra neden Esra diyorum. Neden kendine dert edesin ki. Sonra soruyorum kendime, halledebileceğim bir şey mi diye? Evetse sorun yok, bitti gitti. Hayırsa, birinden yardım alarak halledebilir miyim diye sorguluyorum o zaman, bunu yaptığım anda farkında olmadan çözümü de geliyor yanında zaten. Kendime sıkıntı yapıp ruhumu darlamaktansa düşünüp çözüm bulmaya çalışıyorum, sadece kendim sırtlanmıyorum, yükü gerekli kişilere bölüştürüyorum. Sonrası akıl ve ruh sağlığı :)
Bu sabah bunu bir kez daha anladım. Kimse için kendimi çok üzmeyeceğim, çözümü olan sorunlar için kendimi boğmayacağım, tek başıma başaramadığımda da yardım isteyeceğim. Süper kahraman değil, insanım. Yetemediğim zaman yettiğimle mutlu olacağım.


Her haftasonu sokağımzan sokak müzisyenleri geçiyor. Kapatıyorum evdeki her şeyi 5 dakika boyunca akordeona bırakıyorum kendimi. Ay nasıl huzurlu geliyor o bana. Alttan alttan usul usul çınlıyor evimin içinde. Sonra şükrediyorum. Bir evim olduğu için, bir işim olduğu için, ailem her zaman benimle olduğu için, herşeyi konuşabildiğim; konuşamadığım zaman bile anlaşabildiğim dostlarım olduğu için, beni çok seven ve ihtiyacım olan tüm gücü bana vermeye çalışan bir hayat arkadaşım olduğu için... Şanslıyım. Biliyorum. Bunu seviyorum. Ama bunun benimle ilgili olduğunu da biliyorum. Bu tanrının benim tüm iyi olma çabama karşı verdiği bir ödül. Sevgiyle kabul ediyorum ve çoğaltıyorum.Bunun benimle çoğalacağını biliyorum.
Ben etrafımı çirkin enerjilerden arındırıp, iyileşmeyi reddeden insanlardan uzaklaşıyorum. Aynı şekilde siyaha çalan sorunlardan da. Yaşasın gülümseyen suratlar.Dezenfekte ruhlar aşkına!!!
Devamını Oku »

6 Aralık 2015 Pazar

Call It Magic


Bazı hislerin dilde karşılığı yok. Türkçesi hiç yok. İngilizce başlık olur muymuş demeyin, olur arkadaş. Ben neyi hissediyorsam o olur. Tabi ki bu hissiyatın Galata ile alakası yok, ben Galata'nın ruhuna aşık bir insanım. ondan kondurayım buraya bir yerlere.
Bence benim hayatıma bir peri eli değdi, planlamadığım herşey birden karşıma çıkıyor. İmkanım olsa sokakta her gördüğüme anlatsam hislerimi. Susuyorum. İzliyorum. Bekliyorum. Hayal etmeye devam ediyorum.
"May dreams come true" kaplı bir defterim var. İçine yazarım hep hayallerimi. Gerçek olduklarını görmek acayip büyük mutluluk benim için.
Bugün hazır kendi kendime bir pazar yakalamışken evde 2016 dilek listemi de bir güzel doldurayım evden çıkmadan önce. Ardından uzun zamandır görüşülmeyen bir arkadaş ile gıybetin dibine dibine vurmaca.
Kimbilir önce 18 sonra da 24 yaşımda gelebilmek için can attığım, türlü zorluklarla ikisinde de gelebilmeyi başardığım; 10 senedir yaşadığım İstanbul'a veda etme zamanı gelmiştir. İnsan gelebilmek için can attığı,türlü insanlarla kapışıp, ailesini karşısına alıp türlü fedakarlıklar yaptığı bu şehri niye terkeder?
Yine çok büyük bir fedakarlık mıdır bu, özveri mi. radikal bir karar mı, risk mi? Neyse ne! Ben hayatımda hiçbirşeyi uzun uzadıya düşünüp hesaplamadım. Beni ne mutlu edecekse onu yaptım ya da yapmaya çalıştım. Şimdi belki de yeni bir hayatın eşiğindeyim. İstanbul defterini dürmeye karar verdim vermesine ama umarım en doğrusu bu olur. En güzeli ve en mutlusu.
Belki de gelecek diğer güzel günlerin başlangıcıdır bu. Öyle olduğunu hisettmek çok garip. Kelebekleri hissetmek diye birşey varmış, biliyor musunuz?
Sanki yazılmış bir senaryoyu yaşıyor gibiyim. Ben aslında kitapların hep son sayfasını okurum en önce. Şimdi ise heyecanla her sayfayı sindire sindire çeviriyorum. Acelem yok, her bir cümleyi yaşıyorum. 
Öyle salak saçma gülücükler içerisindeyim. İçim hep kıpır kıpır. Güzel günler hep kapıda. 
Zaten sevdiğimle Amsterdamda başlayan bir yıl tabi ki kocaman güzellikler getireceğini ilk günden müjdelemiyor mu ama?


Devamını Oku »

22 Kasım 2015 Pazar

Amsterdam Calling


Bu post aşırı derecede heyecan, heves, mutluluk içerir. :)
Yazın çöken Avrupa planımdan sonra yılbaşında sonunda Amsterdam'a gidiyoruz!! 2 ay öncesinden hevesle yaptığımız planlar sonucunda herşeyimiz tam.Sevdiceğin vizesi de gelince tastamam olacak.
Ben ilk defa yurtdışına çıkacağım için çok heyacanlıyım. Üstüne Amsterdam hayal şehrimdi benim. İlk oraya gitmek en başından beri aklımdaydı.Sonunda gidiyorum!
Biraz hazırlık sürecimden bahsedeyim size, gitmek isteyenlere belki yardımcı olurum. 
Biz Ekim ayında aldık biletlerimizi.Pegasus ile gidiş geliş 650 tlye denk geldi. Çok ucuz değil ama yılbaşı olduğunu ve Avrupanın en gözde şehirlerinden biri olduğunu hesaba katarsak kabul edilebilir bir ücret. Aktarmasız direk gittiğimiz için de rahat. Uçuş saatlerimiz sayesinde tam 3 günümüz var orda.
Konaklama mevzusu biraz tuzluya gelecekti. Yılbaşı olduğu için fiyatlar resmen 3 katı. Airbnb'de kalınacak evler hep tutulmuş. Olanlar da 2 gece 1000 tl civarında. Merkezde kalmak hayal olunca biz tur şirketlerinden otel satın aldık. İbis Hotel Schiphol'de 2 kişi 2 gece kahvaltı dahil 750 tlye denk geldi ki buda bizi havalara uçuldu. Merkeze 24 saat ulaşım var ve yaklaşık 20 dakika olduğu için bize çok koymayacak diye düşünüyorum.
Pasaportum olmadığı için 587 liracık bayıldım ve 10 senelik çıkardım. 2 gün sonra elimdeydi.Pasaportum elime gelince aldı mı beni bir heyecan. Dünyanın en pahalı pasaportuna sahip bir ülke olarak sağlam bayıldık.
Sonra sıra geldi herkeslerin en çok korktuğu vize mevzuuna. Hollanda direk başvuru almadığı için Vfs Global aracılığı ile Schengen'e başvurdum. 266 tl de o :)
Vize evraklarını tam ayarlayınca o kadar korkulcak bişey yokmuş. Benim vizem 5 günde geldi. İlk girişim olduğu için 45 günde 30 gün kalmalı verdiler.
Şimdi herşeyim tamam. Berkay'ın vizesi de geldiğinde herşeyi tamamlayıp gideceğimiz günü bekliyoruz. 
Hem yılbaşı, hem Amsterdam'da olmak,hem de beraberliğimizin birinci senesini kutlamak biraraya gelince....
Ben mutlu olmayayım da kim olsun a dostlar.

Nazar değdirmeyin, gebertirim!!! :) 
Devamını Oku »

16 Kasım 2015 Pazartesi

Bir Nefes Seratoninlik Canımız Var


Uzun zaman oldu. İyi - kötü günler geçiriyoruz. Hayat koşuşturmacası, dilekler, yapılacaklar, yapılamayanlar... En ufak bir fırsatta nefes almalık havalar kaçamaklar yaratmaya çalışıyorum. Deniz kenarı bile lüks oldu resmen. İstanbul koşuşturma doldu. Yeni yıl arifesi yaklaşırken yine yeni rotalar, dilekler, istekler var avuç içinde. 
Bu yıl çok uzun zamandır gerçekleştirmek istediğim bir şeyi yapıyorum. Eğer bir terslik çıkmazsa 2016'ya sevdiceğimle Amsterdam'da gireceğiz. Çok heyecanlıyım, yalan değil. Yurt dışına gitmek en çok istediğim şeylerden biriydi. Amstersdam en çok görmek istediğim yerdi. Yılbaşı ve sevgilim de bir araya gelince çok güzel olacak çok!!
Yaz tatilinde planladığımız ve türlü terslikler yüzünden gerçekleştiremediğimiz şeyi yılbaşında yapacak olmanın mutluluğu var. Yeni yıla nasıl girerseniz öyle olurmuş ya. Kimbilir belki bizim için de yeni seyahat kapıları açılır böylece.
Bir yandan yeni kararlarımdan biri de artık İstanbul'da yaşamak istemiyorum sanırım. İzmir'e dönüş için sene sonunda atama isteyeceğim. En azından şimdiki planım bu. Hayat için plan yapmakla yapmamak arasında gidip geldiğim zamanlar bunlar.
Ama yine de inancım var, birşeyler başlıyor ve iyi olacak. Yeni kapılar açılıyor, yeni şanslar çıkıyor karşımıza. 
Kıssadan hisse bende şimdilik durumlar böyle.


Devamını Oku »

31 Ekim 2015 Cumartesi

Kahve Deneyimleri # 2

 Cuma günü idari izini, pazartesi de seçim ertesi iznini koparınca atladım geldim İzmir'e. He bu arada da oyumu İzmir'de kullanıyorum ben, aman diyim yanlış bir düşünce olmasın. Oyumun da nereye gittiği belli olsun :)
Bu aralar baya koşuşturmacalı bir zaman dilimi. Bulduğumuz fırsatları değerlendirmeye çalışıyoruz.
Ülke olarak zaten çok keyisizlikle, çok umutlunun arasındayız. Yarın o sandıktan umudun çıkmasını diliyorum bütün hücrelerimde. Buna inanmak istiyorum. İnancım var mı, ne yazık ki pek yok. O kadar monarşi içindeyiz ki, her şey pek mümkün. Yine de inanmayı seçiyorum. Zaten bu sandıktan da koyun çıkarsa umut yerine, ban kendimi itelerim başka ülkelere en başından belirteyim. Ben bu sistemde ne çocuk eğitirim, ne de doğururum.
Onun dışında bu aralar en büyük keyfim yeni kahve dükkanları keşfetmek.
Bu ay 4 yeni mekan denedim kahve portföyünde.

M.O.C ( Ministery Of Coffee ) - Teşvikiye

                                

Teşvikiye Camii'nin sokağından aşağıya doğru indiğimizde sağda küçük görünen ama içi çok konforlu bir kahveci burası. Son 2 senedir İstanbul'da baya da adını duyurdu. 4 şubesi var diye biliyorum. Ben syphoon usulü demlemeyi denedim. Sıcacık ve tazecik. Ama çok ayrı da bir numarası yok. Dekorasyonu çok tarz ve keyifli. Fiyatlar 8-25 tl arasında değişiyor.

Coffee Brew Lab - Galatasaray


Yağmurlu bir günde kendimizi attık buraya. Bambu sunumları daha önce instagramda çok dikkatimi çekmişti, denemekte fayda var dedik. Benim tercihim latte oldu. Oranı çok iyiydi, tattığım en başarılı lattelerden biriydi. Ama espresso için aynısını söyleyemeyeceğim. Espressoyu Kenya çekirdeklerinden yaptığından asidik tadı çok fazla.  Denemeye değer bir yer yine de. Galatasaray Lisesi'nden aşağıya doğru indiğinizde 300 metre sonra solda.

Old Java  - Galata


Karaköy'den Galata'ya çıkarken biraz sakin bir sokakta tam köşeye konuşlanmış. Biz nokta atış gittiğimiz için kolay bulduk. İçerisi tam kış günü gömülmelik sohbet etmelik geldi bana. Kahvenizi içerken kocaman bir köpek dostumuz da yanımıza yattı. Mekan köpek dostu yani. Buradaki espresso deneyimimiz geçer not aldı. Lattesi ve cookiesini de beğendik.Kesinlikle denenmelilierden. 
Fiyatları da diğer coffe shoplara göre daha uygun.

Awake Coffee & Espresso - Alsancak


Bu sefer de İzmir'de İtalyan Sokak'ta İzmir'in ilk üçüncü dalga kahvecisi olan Awake'deyiz. Sandalyeleri fransız tarzda sokağa bakacak şekilde yerleştirmişler. Aeropress demleme yöntemi ile filtre kahve ve espressoyu denedik yine. İkisinde de tercihimiz Sumatra çekirdekleri oldu. 
Gidin diyorum. Bence ilk fırsatta gidin. Alsancağın o genel karmaşasından çok uzakta, tam bir kahve gurmesi modunda deneyimleyeceksiniz kahvenizi. 

Devamını Oku »

11 Ekim 2015 Pazar

#KaraGün



Can sıkıntısının ötesinde günler yaşıyoruz. Kişisel sıkıntılarımın en yüksek seviyede seyrettiği şu günlerde bir de ülkece yaşadığımız korkunç günler var. Dün çok güzel bir cumartesi sabahına uyandığımızı zannederken korkunç bir acıya uyanmışız meğer.Aklım, kalbim hınca hınç öfke dolu. Sokaktaki herkes sinirli, herkes asabi. İnsanların kötü bir söze dahi tahammülü kalmadı artık bırakın kayıplar...
Bugün yine lanet ederek okurken haberleri bir mesaj geldi telefonuma üyesi olduğum sendikadan. Yarın iş bırakma kararı vermişler. Düşündüm, iş bırakınca ne gerçekleşecek diye. Geri dönecek mi insanlar, düzelecek mi tüm bu olanlar? Onun yerine işe gidip çocuklarıma doğruyu anlatacağım ben, sevmeyi, kişisel hak ve özgürlükleri. Bir eğitmen olarak benim görevim özellikle de bu günlerde geri çekilmek değil, eğitim yaygınlaştırmak olmalı. 
Çok zor günler, hayat da çok zor. Savaşarak yaşıyoruz. Ben kendi adıma çok zorlanıyorum yalan değil. 
Bu da geçecek diyorum sonra, biz birşeyler yaparsak belki bir umut bu da geçecek...
Devamını Oku »

3 Ekim 2015 Cumartesi

Benciliğin dibini sıyıranlardan mısınız??

Değişimin tam ortasında değişememenin debelenmesindeyim bir kaç haftadır. Aslında uzun zamandır ama bir kaç haftadır en yüksek dozda hissediyorum bunu. Lanet olası merkür retrosu!
Değişik kararlar alıp hemen uygulamaya koymak istiyorum, herbirşey aynı anda olsun ama ben hiç sıkılmayayım istiyorum. Mümkün mü? Tabi ki değil. Bir şeyler oluyor, bir şeyler yaşanıyor, kafada bazı düşünceler oluşuyor ilk günlerinde kinetiği çok hızlı bir şekilde. Acayip motiveyim, "ı have a dream" kafasında geziyorum ortalıkta. Bir kaç gün geçiyor, biraz yavaşlamaya başlıyorum. Heyecanım zayıflıyor, direncim düşüyor. Bu hep böyle oluyor ve sonra hoop çöktük. Hadi bakalım hayırlı olsun.

Sonra bana birşeyler oluyor. Hiç yapmadığım şeyleri yapıyorum bu ara. Gergin,kaprisli, düşü modlu... Sanırım bu zamana kadar destek verdiklerimin yanında olduklarımın vicdan muhasebesini yapıyorum. Ben onlara yapmışken bana yapılana bakıyorum. Ve ben de onlar gibi olmaya karar veriyorum.

Tabi ki olamayacağım ama denemekten ne çıkar. Kendi kafa yoğunluğumun içinde bile başkalarına çare bulurken kendimi ötekileştirmek ne bileyim, çok vefasızca. Ben yaptım siz de yapın demiyorum ama...

Neyse çözümü en yakınımdakilerin desteğinde ararken her biri bana kendi sorunlarından bahsediyor. Ben de susmayı tercih ediyorum. Onların sorunlarında onlara yardımcı olup, kendime yine kendim yardım etmeye çabalıyorum. Kolay değil ama kendim de olmasam çok yalnızım bu aralar. En yakınıma bile koşulsuz bırakamayacağımı gördüm kendimi.

Ha bu dönemler geçer, sıkıntılar biter. Ama ben unutamam. İyisini de kötüsünü de.
Yanımda yine yalnız kendim varken, başkalarının, herkesin bencillik tenceresinin dibini kazıdığını yazdım aklıma.
Daha da silinmez.
Kendinize iyi bakın, zira kendinizden ötesi bir pamuk ipliğine, bir söze, bir şişe alkole, bir el hareketine, bir göz devirmesine, bir yazılı iletiye ya da bir dakikalık sohbete bağlı.
Bir bakmışsınız hoop gitmiş.
Siz en iyisi kendinize iyi bakın.
Devamını Oku »

28 Eylül 2015 Pazartesi

Bu kadarız...

Siz hiç sebepsiz yere nefessiz kalana kadar ağlama krizine girdiniz mi?
Ya birinin gelip pılınızı pırtınızı toparlayıp annenizin koynuna bırakmasını sizi dilediniz mi?
Siz hep güçlü görünmeniz gerektiği için dudağınızı ısırarak gülümsediniz mi?
Peki suratına okkalı küfürler sallamak istediğiniz insanlarla bir arada bulunmak zorunda bırakıldınız mı?
Kapınızı ve telefonunuzu kapattıktan sonra yalnızlığın ağa babası çöktü mü ruhunuza?
Yoksa "ayy depresyonda mısın caağğnım sen?" diye geçiştirildiniz mi?
Yemek yerken, tv izlerken, dersteyken ya da otobüste birden sicim gibi akmaya başladı mı gözyaşlarınız?
Hayatınızın 3 ay sonrasından bile emin değilken hayal kurmaya korkar oldunuz mu?
Gitme nolursun dediğinizde, olur be gitmiyorum, al seninle burda kalıyorum cevabını alamadınız değil mi hiç?
Cevabını bildiğiniz soruları sormaya korktuğunuz oldu mu peki?

Lanet 27 yaş sendromu varmış ya. Dibindeyim. Her türlü dibindeyim. Bir yerlerden toparlamaya çalışıyorum. Hani tam yüzme bilmeden tek kolundaki kollukla denize giren çocuk var ya onun gibiyim. Batmam biliyorum ama yüze de çıkamıyorum.
Hayallerimi kırıyor yaşadıklarım. Kolaylaşmıyor hayatım. Güzellikler olmuyor mu? Tabi ki oluyor. Aması var  hep bir.
En başta kabullendiğiniz şeyleri gün geliyor tahammülsüzlük gösteriyorsunuz. İhtiyaçlar değişiyor.
Mesela çok özlediğiniz, görmeyi deli gibi istediğiniz birini hiçbir koşulda bu akşam ve bi kaç hafta göremeyeceğinizi bilmek nasıl? Ya aylarca göremezseniz?
Ben söyleyeyim. Çok zor. Katlanılmaz. Hele ki dört duvarın içinde yalnız yaşıyorsanız. Mümkün değil, kafa yiyici bir durum.

Düze nasıl çıkarım bilmiyorum. Rampa o kadar uçsuz bucaksız görünüyor ki olduğum yerden bu ivmeyle hayli zaman gerektiriyor gibi hissediyorum.

Ben gibi küçücük şeylerle mutlu olan biri, anlatamıyorum sıkıntımı, derdimi, mutsuzluğumu. Sonuçta herkes önce kendini seçiyor. Yanında boş bir koltuk varsa seni alıyor.

Herkes konuşuyor, ama kendi hayatlarına döndüklerinde yine böyle salonda ses olsun diye açılan boş televizyonla kalakalıyorsun.

Büyüdükçe yalnızlık çok daha zor. Yaklaşık 100 gündür sağım solum sevdiklerimle doluyken bıraktılar beni bi başıma 600 km ötedeki bir yere. Hadi kızım önünde bu sefer açılması gereken çok kapı ve kafanı kurcalayan çok korku var.

Korkuyormuşum meğer ben. Yalnız kalmaktan, özlemekten. Nefret ediyorum İstanbul akşamlarından artık.

İstemiyorum.
Alın beni burdan!
Devamını Oku »

20 Eylül 2015 Pazar

Ne de güzel doğmuşsun :)


Hayat aslında çok garip tesadüflerden ibaretmiş, öğrendim. Sıradan biri gün gelip nasıl birinci sıraya otururmuş hayatımda onu da gördüm. 14 sene sonra geldiğinde hiç böylesini tahmin etmemiştim, edemezdim de zaten.
Şimdi birlikteyiz, yanyanayız, birlikte geçireceğimiz hayatımızın güzel ilk zamanlarındayız.
Süpriz yapmayı beceremeyip elime yüzüme de bulaştırsam, olumusuz birşeyde hemen zırlamaya da başlasam, seni uyuz etmeye de bayılsam, aslında hep çok sevdiğimden seni.
İyi ki doğmuş o zaman benim sevgilim. 
İyi ki çocukluk arkadaşım 14 sonra gelip hayat arkadaşım olmaya karar vermiş.
İyi ki....


Devamını Oku »

15 Ağustos 2015 Cumartesi

Küçücük, içi dolu turşucuk : Münire



Bugün Alsancak'ta arkadaşımla buluşmaya karar verince, bir kaç hafta önce instagramdan keşfettiğim Münire'ye gitmeye koyuldum. Aktif bir sosyal medya kullanıcısı olmanın faydaları işte hep bunlar.
Alsancakta Kıbrıs Şehitleri Caddesi'nde Garanti Bankasının sokağından girdiğinizde 100 metre ileride solda küçücük bir dükkan Münire. İçeride 6-7 masa var. Girer girmez eski antika objelerle dopdolu bir cennete girdim sandım resmen.


Dükkana girdiğimizle ne içeceğimizi bilemediğimiz için 25 çeşit gazozun içinde kaybolduk. Ben İzmir'in Huzur gazozuyla başlamayı uygun buldum. Az da kolaya kaçtım sanırım. Her seferinde bir yenisini denesem 25 seferde oldu bu iş :)


Gazozların fiyatı 4 tl ve yanında sarı leblebi ikram ediyorlar. Beni vuran bambaşka bir ayrıntı daha radyodan ya da internetten değil, pikaptan jazz plakları çalıyor. Resmen bayıldım!!


İzmir'e ve Alsancağa yolunuz düşerse en azından yarım saatinizi ayırın derim. İnanın hiçbirşey kaybetmeyeceksiniz, cebinize de birsürü huzur biriktirerek çıkacaksınız. Günü türk kahvesiyle de bitirdiniz mi keyfinize değecek yok.


Şişe gazozların fiyatı 4tl, yanında leblebi ikram.
Türk kahvesinin fiyatı 4tl, yanında su ve kuş lokumu ikram.
Söylemesi benden denemesi sizden :)
Devamını Oku »

14 Ağustos 2015 Cuma

Brownili Limonlu Cheesecake #esotmutfakta



Merhabalardan kocaman bir demet size :)
Ne zamandır mutfağa girmediğimi farkettim ve hemen arayı kapatmaya karar verdim.
Benim sevdicek 19 gün bütün Avrupa'yı gezecekken ben de buralarda bu bebeklerle takılıyorum. Bir nevi meditasyon benim için mutfak.
Bunca zamandan sonra heveslenip bir şeyler pişirmeye karar verince öyle kolaya kaçmayı gönlüm de elvermedi. Biraz uğraştırsın, biraz oyalasın beni istedim.
Veee ta ta ta taaaam...
Blogum gittikçe bana benzemeye başladı, tam da istediğim gibi. Herşeyden biraz biraz. Little little into the middle yani :)
Aşağıya iliştiriyorum cheesecake tarifini de , bulunsun buralarda. Bakarsınız size de lazım olur. 

Gerekli olan malzemeler : 
( Tabanı için) 2 yumurta, 100 gram tereyağ, 2 paket (160 gram) bitter çikolata, 7 yemek kaşığı toz şeker, 1 paket kabartma tozu, 1 paket vanilya, 1 su bardağı un, 1 yemek kaşığı kakao

(Kreması için) 3 yumurta, 500 gram labne peyniri, 1 su bardağı toz şeker, 1 limon kabuğu rendesi, 5 damla limon suyu, 1 yemek kaşığı un, 1 yemek kaşığı buğday nişastası

Tereyağını ocakta erittikten sonra altını kapatıp bitter çikolataları içinde eritiyoruz. Şeker, kakao ve vanilya ekliyoruz. Karıştırarak soğuttuktan sonra yumurtaları da içine ekliyoruz. Oluşan sıvı karışımdan 3 yemek kaşığı ayırıp kalan harca un ve kabartma tozunu ekleyip iyice karıştırıyoruz. Kelepçeli fırın kabını yağlayıp kek karışımını boşaltıyoruz.
Kreması için yumurta ve şekeri mikserde çırpıyoruz.Kalan tüm krema malzemelerini de ekleyip iyice karıştırdıktan sonra kalıptaki kek hamurunun üzerine döküyoruz. Ayırdığımız 3 yemek kaşığı çikolatalı harcı da üzerine süs yapmak için kullanıp 175 derecedeki fırına 35 dakikalığına gönderiyoruz bebeğimizi. Ilıdıktan sonra 4-5 saat dolapta bekledikten sonra yanına çay demleyip üzerine de bir top limonlu dondurma koyduk mu, oooof diyoruz hepberaber. Ben sıcak sıcak fotoğrafını çekmek için kestim. Şimdi dolapta duruyor bebek.

E afiyetle o vakit :))
Devamını Oku »

2 Ağustos 2015 Pazar

Bir bakışa Bir meftun...

Telkinlerimin de işe yaramadığı günler var hayatta. O günlerden birkaçındayım bu aralar. Göz pınarlarımda akmaya hazır asker damlalarla yaşıyorum, tam da olur olmaz yerlerde dökülüveriyorlar aşağıya doğru hainler.Şu hayatta kendime en çok kızdığım noktalardna birisi de bu sanırım. Ağlamayı engelleyemiyorum, resmen bir düğmeye basılıyor ve hooop. Kızgınken, üzgünken, sevinçliyken hep akıyor o yaşlar. 
Neyse bu aralar ruhum firarda, söz geçiremiyorum. Şöyle anlatmaya çalışayım.
Çok değil 7 ay önce çok geride bıraktığınız hayatınızdan tanıdık biri çıkıp geliyor, kader mi enerji mi ne dersen de. Ben "şans" diyorum."Eh" hadi diyerek vaktinizi paylaşıyorsunuz. Size çocukluğunuzdan gelen o "şans" mutluluk veriyor, dans ederek muhabbet ederek zilyon saat geçirip zamanın nasıl geçtiğini anlamadan eğleniyorsunuz. Ellerinin saçınızda gezmesiyle o ilk pıhtı atılıyor kalbinizden ve kendinizden bile utanarak uykuya dalıyorsunuz. Sadece 2 saat sonra birer fincan kahveyle çizgi film izlerken buluyorsunuz kendinizi, 27 yaşındasınız bu arada unutmadan.
Sonra uğurluyorsunuz O'nu şansınız olduğunu bilmeden, belki de bir daha görüşmeyiz diyerek. Sadece 8 saat sonra sesini duyuyorsunuz tekrar telefonda. Amatörce bulunmuş bir bahaneyle hal hatır yoklama safhasındayız. 
Çok değil sadece 10 gün sonra bir pazar sabahı saat 7'de açtığım kapının ardından gelen süprizle buluyorsunuz şansınızı. Hayal bile edemeyeceğiniz kadar mutlu olduğunuzu düşünün. İşte onun iki katı hissettikleriniz. Sonra her sabaha onun sesiyle uyanıyor, her gece onun sesiyle uyuyorsunuz. Uyuyamıyorsanız kitap okuyor size, bazen şiir. Özlüyorum diyorsunuz uçarak geliyor yanınıza, gerçekten uçarak. Rakı içiyorsunuz beraber, siz ki kolunuza bacağınıza biri değdiğinde rahatsız olup uyanan insan, kokusunu içinize çeke çeke uyuyorsunuz, sanki yıllardır o ordaymış gibi.Yol boyunca cevaplayamadığınız sorunun cevabını size bir saniyede bulduran,kolunuzdan tutup hayatınızın rutininden çıkaran, güneşli resimler çizip neşeli şarkılar söylettiren adam. Bakışlarıyla seven adam.
Yanınızda sizin gibi biri var, kendiniz gibi davrandığınız, çekinmeden düşünmeden konuştuğunuz, rahat rahat yanında küfür edebildiğiniz... Bir öpücüğüyle sizi taşikardik hale getiriyor.Yüzünü görmek, elini tutmak, omzuna yaslanmak için saniyeler sayar duruma geliyorsunuz. Kendinizin bile inanamadığı kadar güzel her şey. Beraber yapacağınız Avrupa seyahati için fırsat bulduğunuz her saniye plan yapıyorsunuz. İlk defa yurt dışına çıkacaksınız hem de hayattaki"şans"ınızla. Mükemmel bir rota, harika planlar ve ilk defa beraber gezeceğiniz onlarca sokakla dolu 15 gün... Nasıl hevesle aldığınızı hatırlayın Berlin biletinizi.O kadar güzel olacak ki, aklınızdan hiç "ya olmazsa" diye birşey geçmiyor.O çok heyecanlı, aslında siz ondan daha çok heyecanlısınız ama ona söylemeden gizli gizli uykunuz kaçarak internette sabahlıyorsunuz gezeceğiniz şehirlere bakarak onlar hakkında bilgi toplayarak.Ama söyleyemiyorsunuz görmemiş gibi olmamak için, bakarızlarla falan geçiştirip yalnız kaldığınız ilk fırsatta çöküyorsunuz bilgisayın başına. Rüya gibi, resmen rüyanın içindesiniz. Uykularınızdan falan uyanıyorsunuz ama ona hiç söyleyemiyorsunuz. Hatta gideceğiniz yerlerde onun hoşuna gidebilecek süprizler planlıyorsunuz.. 
Böyle böyle rüya gibi 4 ay geçtikten sonra birden taş değiyor ayağınıza tökezliyorsunuz, elinizden kayıp gitmesini izliyorsunuz şansınızın. İnancınız azalıyor, güveniniz, isteğiniz, heyecanınız. Onun da azalıyor, belki bir ara yok oluyor.
Sonra bir gün sana aşık değilim diyor. Şu an yazarken bile burun sızlatan o an canınızı nasıl yakıyor siz düşünün. Sonra siz kabus gibi günler yaşıyorsunuz. Kimseye söylemediğiniz kadar çok uykusuz gece geçirip, yalnız kalıyorsunuz. İş yerine, ailenize, arkadaşlarınıza her yere yansıtıp her yerde sorun yaratıp kara bir deliğe sokuyorsunuz kendinizi. Tam anlamıyla cehennem gibi iki hafta geçiriyorsunuz, her anlamıyla cehennem. Tam herşeyi kabullenmişken "son defa yüzyüze konuşmak" için buluştuğunuz masadan yine bir "şans" daha diye kalkıyorsunuz. 
Ama o bu süre içinde sizin aylarca heyacandan geceleri uyuyamadığınız Avrupa seyahatini tek başına yapacağını söylüyor. Berlin Duvar'ı yıkıldı mı başınızdan aşağıya. Emin olmadığını ama sizinle olmak istediğini...
Ve o günden bugüne bir defa bile ağzından "seni seviyorum" diye bir söz duymuyorsunuz. Siz de söyleyemiyorsunuz korkudan.
Zamanla  herşey toparlanıyor gibi oluyor, daha da sağlamlaşıyor sanki. Ve o günden bugüne  7 ayı bitiriyorsunuz birlikte. 
Her gün birlikteyken neredeyse sadece 10 gün sonra yine mesafeler girecek aranıza. O çok heyecanlandığınız Avrupa seyahatine yalnız gidecek. Ve siz onun adına mutlu olacaksınız, kendi adınıza sonra ağlanabilirsiniz. Önünüzde geçireceğiniz güzel günler için , ayrı kalmak zorunda olduğunuz günleri görmezden gelmek zorundasınız. Ama tabi ki zor. Bunu dillendirip sızlanmak yerine içinize atıyorsunuz, sonra hiç olmadık yerlerden patlıyor.
Sonuç mu?
Sonuç önünüzde zor günler var. Siz hepsine göğüs germeye razısınız, ama şansınız elinizi bıraktığı an düşeceksiniz.Bırakacak mı, bilmiyorsunuz, haliyle sürekli bir gerginlik durumundasınız.Duymayı özlediğiniz sözler var, size aşkla bakmasını özlediğiniz gözler. 
Üstüne üstlük asıl yaşadığınız şehre dönmek zorundasınız, ve 6 ay sonra onu dünyanın bir ucuna göndermek..
Söyleyin şimdi bakalım.
Ruhunuz ne alemde?
Devamını Oku »

29 Temmuz 2015 Çarşamba

#DirenOptimizm

Öncelikle şu şarkıyı buraya bir iliştireyim.


Şarkıyı ilk dinlediğim andan beri bana garip bir huzur veriyor. Böyle içinde çiçek açan cinsten. Sözleri falan da değil, tınısı, müziği, akustiği vs. Bağıra bağıra hem de söylüyorum evde baya.
Uzun zamandır İzmir'deyim yaz tatili sebebiyle. Ve yine o çok uzun zamandır ilk defa evde yalnız başıma vakit geçirebildiğim bir gün buldum. Sabah aldım kitabımı gittim sahile sabahın yedisinde.   Açtım son ses müziğimi, acımadım 3 tane milföy börek için fırın çalıştırdım, mis gibi kokuyorlar mutfaktan bana doğru. Sonra çayımı demledim, yasemin çiçeği topladım bahçedeki ağaçtan, attım çayımın içine, huzur olsun bana diye. Küçük bir bardağa su içine de iki üç dal çiçek koyup iliştirdim masamın üstüne. Uzun zamandır konuşmadığım arkadaşlarımla konuştum telefonda. 
Sonra sarıldım bilgisayarıma. Yazmak en iyi terapi bana. Kızdığımda, sevindiğimde, üzüldüğümde, mutsuzluğumda, kırgınlıklarımda yazmayı severim en çok. Çevremdekilere de yazmaya bayılırım. Bazen bir mesaj, bazen iliştirilmiş bir not bazen de koca bir mektup.
Ruhunuz bir başkasının hayatında başarılı olmaktansa kendi hayatında başarısız olmayı tercih eder.
Bak işte yazıyorum beni baştan!!!!


Devamını Oku »

24 Temmuz 2015 Cuma

Choose Yourself

Bazı söz kalıpları yabancı dilde daha vurgulu gelebiliyor, istediğim manayı vermiyor Türkçe'ye çevirince. O yüzden bu sefer böyle olsun. Neden bu seferki konumuz bu derseniz de...
Bu sıralar yıllık izinde olduğum için fazlasıyla boş vaktim var ve etrafı, ailemi, arkadaşlarımı, yaşadıklarımı irdeleme şansı buluyorum çokça. Sonunda vardığım tek bir sonuç var, biliyordum emin de oldum. Herkes bu hayatta kesinlikle kendi seçimlerini yaşıyor. Ben de dahil. Bilinçli ya da bilinç dışı seçtiğimiz hayatı yaşıyoruz, yolunda gidiyorsa ne ala. Yok eğer bir sıkıntı çıkarsa yanımızdakileri suçlamaya başlarız. Kötü giden gidişatımızın hıncını en yakınlarımızdan alıp kendimizi aklımızca(!) rahatlatmak isteriz. 
Ama ben de biliyorum gerçeğin böyle olmadığını, tıpkı sizin gibi. Genelleme yapmayacağım. Kendi üzerimden gidersem, bazen direkt bazen de dolaylı yollarla seçtiğim hayatı yaşıyorum. Seçtiğim mesleği yapıyor, seçtiğim şehirde seçtiğim evde yine seçtiğim insanla yaşıyorum. Yaşamayı seçtiğim bir ilişkinin içindeyim. Seçtiğim arkadaşlıklarım var ve yine benim seçtiğim sınırlar içinde bana uzak ya da yakınlar. Tabi ki opsiyonlar mevcut, tek değişken ben değilim, ama kendi hayatım için en önemli değişken yine benim. 
Şimdi bakıyorum da şimdiye kadar boşuna kızmış boşuna üzülmüşüm kötü zamanlarda. Çünkü başkalarının size iyi ya da kötü davranmasının müsebbibi yine sizsiniz. 
Birine iyi davranmayı ve ona fedakarlık yapmayı siz seçiyorsanız bu yüzden takdir görmeyi beklemek biraz çıkarcılık değil mi?
Geleceğinde sizinle olan bir hayatı seçmeyen birine bugünü koşulsuzca yatırmak ne kadar mantık dışıysa, o gelecekte yalnız kaldığınız ilk o anda ağlamak, bağırmak, küfretmek boşa olacak. Çünkü içten içe ne olacağını biliyorsunuz. O zaman yapılacak şeyin aslında ne olduğunu siz de çok iyi biliyorsunuz. Sadece biraz cesaret.
Ayna ilişkisi yaşamak önemli. Her şey karşıdan geldiği kadar gitmeli. Maddi düşünmeyin. Sevgi de öyle, özveri de, kibir de, heyecan da... 
Aile ilişkisinde de bu böyle, dostlukta da , arkadaşlıkta da. 
Vereceğin önemli kararların arifesinde böyle kompleks bir şekilde sorguluyorum herşeyi, genelde yazarak. Unutmamak için, unutmayalım diye.
Şimdi ben yine hayalini kurduğum gibi bir yaz tatili yaşayamamanın verdiği kırgınlıkla yeni planlar yapıyorum. Sorguluyorum. Etrafıma bakıyorum. Sonra ne ona ne buna kızıyorum. En başa dönüyorum. Seçtiğim tavır yüzünden belki de oyun oynamayı bilmediğim için açık ediyorum elimi. Pişman mıyım? Ben buyum. Seviyorsam kibir için öte gidemem. İstiyorsam afra tafra için elimle itmem. Ama göz göre göre aptal yerine konmaya da müsade etmem. 
Havada adlandırmaya bile çekindiğim şeylerin kokusu var. Artık ne kırgınlıklarımdan bahsediyorum, ne kızgınlıklarımdan ne de isteklerimden. 
Kimseden bir şey istememeyi kafama vura vura öğrendim ben.
Konser mi bir kere söylerim. İkincisi zorlama olur çünkü. "X" bir yere gitmek istiyorum, "y" yi almak istiyorum, "z" zamanda sadece seninle olmak istiyorum vs vs.... Bunlar hep bir kere çıkar ağızdan. 
Ne ailemden, ne arkadaşlarımdan, ne hayatımdaki insandan bir şey istememeyi böyle öğrendim ben. İsteyenlerin el üstünde tutulduğunu göre göre hem de. 
Değer mi dedim kendimden vazgeçmeye.
Aaaaa s******r dedim ondan sonra.
Ben buyum, kendimi çok seviyorum böyle olduğum için de.
Gerisi varsın beri gelsin.

Devamını Oku »

13 Temmuz 2015 Pazartesi

Seni yazarak yeneceğim ey 27!



O çook uzaklarda duran 27 geldi çattı ya la! Hatta ilk 15 günü geçti bitti bile. Dolu dolu geçti, belli ki geri kalan 50 haftası da öyle geçecek. Genellikle yıl başında yaptığım yapılacaklar listesini bu sefer doğum günümde yapmayı uygun buldum. Hatta yaptım bile! Ama kaybettim :(
Evet benimle dalga geçin çünkü ben çokça geçtim kendimle. Şimdi dans ederek, evet bildiğim dans ederek yaptım o listeyi. Saçmalamayın buraya yazarken tabi ki oturuyorum. Ama dans şarkılarım kulağımda.

Çook kocaman, boyumdan çok çok kocaman hayallerim var 27 için. O meşhur 27 lanetini ben kıracağım ey dünya! Ve hiçbirşeyin, hiçkimsenin en çok da kendimin bunu baltalamasına izin vermeyeceğim ki :)

En birincisi, en önemlisi bu sefer diyeti bozanı çölde atlılar kovalasın. Evet evet bildiğin AT kovalasın. Bu ne aymazlık, bu ne caymaklık a kuzum demezler mi adama? Yarından itibaren sabah yürüyüşlerine başlıyorum. Sabah 8'e kadar check-in yapmazsam arayıp uyandırın beni, valla bak.
Normal şartlar altında yarın 15 günlük Avrupa turu için Berlin'e uçacaktım erkek arkadaşımla. Ama bu hayatta hayal kırıklıkları var, Büyüklerinden birini yaşadım, ama bu bana çok da büyük bir ders verdi. Kimseye %100 ayak bağlamayacaksın bu hayatta. Ha salak mısın kızım yeni mi öğrendin diyorsanız, ara ara güncelleme yapmak gerekiyor bende.

27'nin en büyük ikinci hayalini açıklıyorum. Ta ta ta taaammm...
Yurt içinde: Datça, Kabak, Bozcaada, Gaziantep, Kapadokya, Eskişehir ve yavru vatan Kıbrıs. 
( Eskişehir geçen hafta yaptığım iki günlük geziyle tamamlandı :))
Yurt dışında: Amsterdam, Paris, Roma, Berlin, Barcelona, Prag, Santorini.
(İlk defa yurt dışına çıkacak birinin klasik talepleri :))

E üniversite biteli 5 sene oldu. Bir yüksek yapalım da şanımız yürüsün diyerekten ve dertli başıma daha çok dert alaraktan yüksek lisansa başlayasım var.Büyüyünce de doktora yaparım artık ben. Ben de üniversitede check-in yapmak, "bitmeyen tez yapmışlar" hashtagli fotoğraflar paylaşmak istiyorum instagramımda, çok mu şey istiyorum arkadaşlar?

Çook çok sevdiğim bir işi yapıyorum ben, öğretmenlik. Biliyorsunuzdur haliyle :) Bu sene o konuda da sınırlarımı zorlayıp Okmeydanı dışına çıkaracağım çocuklarımı. Comenius mu dersin twinning mi dersin ne dersen de, ben o salla başı al maaşı öğretmen olmadım  senedir, bir 25 sene daha olma hiiç niyetim yok.

Henüz ehliyetimi almamış olsam da seneye yaza bir dört tekerli dütdütüm olsun, onla takılayım, orası senin burası bizim çılgınlar gibi gezeyim de istiyorum hani. Bu nedenle yıl içinde sağlam bütçe sıkmalı, ekstra çalışmalı yoğun mu yoğun bir sene bekliyor beni.

Evlilik ve çocuk konusunda teyzelik tecrübelerimi başarıyla arttırmanın peşindeyim. O konuyu 28'e bırakıyorum, hepsini şimdiden yaparsam 28 üzülür, kahrolur. Ona da heyecan lazım..

Ve tüm bunların yanında yazmayı, okumayı, kendimle vakit geçirmeyi çok özlediğimi fark ettim. Bu üçünden asla feragat etmeyeceğim bir sene istiyorum.

Ve tabii ki AŞK! Çoklukla mutluluktan havalara uçtuğum bazen mutsuzluktan dibe vurduğum, bazen sinirlenip çokça triplendiğim ama çok çok sevdiğim adamla dünyalar kadar güzel günleri bekliyorum...

Yazarak büyümek, yazarak dinlenmek, yazarak dinlemek istiyorum...
Buruğum, yarın Berlin'de olmayı hayal ederken şimdi o aylarca kurduğum hayallerimi çöpe atıp gerçeklerle yüzleşiyorum.
Ama yenilerini kurmaktan vazgeçmiyorum.
Hadi bakalım.
Yazdım yine avuçiçine hayellerimi.
Gerçekleşmelerini sabırsızlıkla bekliyorum....



Devamını Oku »

8 Mayıs 2015 Cuma

Bağlanmayacaksın öyle körü körüne, boşu boşuna. Sonra bir bakıyorsun ilk dönemeçte sen yolun öbür tarafında kalmışsın. Elinden tutup geçirmek değil de tekrar kırmızı yanmadan kendinin koşarak geçmesi olmuş karşındakinin ilk gayesi. Belki bir sonraki ışıkta sen de geçersin diyor, ama ya öbür ışığı beklemeden geçmeye çalışırsam??
Hiç hayal etmediğim, hiç istemediğim günlerde yaşıyorum, garip bir acı. Sıradan değil, garip bir boşluk. Hiç telafisi yok.
Sen sen ol arkadaşım sana büyük vaatler sunana bir adım arkadan bir daha bak. Çünkü gün geliyor o büyük vaatler ve sen başbaşa kalıyorsunuz.
Sanırım 4 gündür kendi hayatımı izliyorum, kontrol edemiyorum, izliyorum. Önce hayatımı eline alıp güzel güzel işleyen, her bir köşesini mutluluklarla pırıltılarla dolduran adamın, altımdaki koltuğu çekip beni yere atışını izliyorum.
İşte yine öğrendim.
Kim olursa olsun önce kendisini sevecek, kendisini düşünecek.
Ve gün gelecek seni üzmekten hiç kaçınmayacak.
Elleriyle yarattığı o masal balonu yine kendi elleriyle patlatacak, arkasını dönüp gidecek.
Ve şimdi ben yine kendi kendimi iyileştirmeye çalışacağım.

Devamını Oku »

27 Nisan 2015 Pazartesi

Sendromsuz pazartesiyi ilan ediyorum :)

Vallahi hiç kusura bakmayacaksınız. Bu pazartesiyi sendromsuz ilan ediyorum. Salı günü saat 11.20 dedik mi benim bu haftaki mesaim biter, hoop uçar giderim İzmir'e. Bahar bana gelmiyorsa eğer ben bahara giderim ne yapalım. Bu hafta 8. sınıfların TEOG sınavı ve 1 Mayıs gelince 3 gün tatili haftasonuna da bağladık oldu bize 5 gün :)
Benden nefret etmeyin, yapacak birşey yok.
Yaşım ilerledikçe daha da bir seviyorum İzmir'i, daha çok geri dönesim geliyor yalan değil.İstanbul'a hastayım ama her gidişimde İzmir'e kendimle zorum ne diyorum, bu kadar sıkıntıyı çektiriyorum kendime. Bakalım belki de İzmir'de yeni bir hayat kurma vaktidir zamanla.
Hah, bahar geldi benim çenem yine düştü. Bol bol İzmir postu gelecek buraya bu hafta.
Öpüldünüz :))
Devamını Oku »

25 Nisan 2015 Cumartesi

Bu sefer oldu galiba?



23 Nisan'da çektim bu resmi Dikilitaş Parkı'nda. Çiçekler, güneş ve kuş sesleri eşliğinde :)
Nisan ayının sonuna geldik, hala kaşe kabanlardan botlardan kurtulamadık. Bahar neydi, nasıl giyinilirdi onu da unuttuk. Ama bugün çok ılık bir sabaha uyandım. Bu sefer bahar geldi galiba??
İstanbul'a gelmezse gelmesin ben 4 gün sonra İzmir'e kaçıyorum bir haftalığına, oralarda hep bahar nasılsa.
Bu haftasonu asıl İzmir büyük etkinlikler içindeymiş. #cityofizmir etiketiyle ben bile yeni bir sürü yer keşfettim instagram sayesinde İzmir'de. Sabırsızlanıyorum gidip görmek için sevdiceğimle.
Ama İzmir' gidene kadar bu haftasonu İstanbul'un tadını çıkarmak lazım. Bugün kendimi sahile yarın da Karaköy'deki sokak festivaline atasım var. Aylık akbil İstanbul'da en büyük zenginlik :) Gezmesi bedava.
Kendi kendimi motive ediyorum ben de bu şekilde, yoksa her zaman hayat günlük güneşlik geçmiyor. Olsun. Kendi güneşimizi doğurmak bizim elimizde olduğu sürece bize hiçbir şey olmaz. 
Ben hayatımda bir çok şeyi olumladığım günleri baya baya geride bırakıp, hep kızdığım sorunlu, mutluluğu yaşamak yerine sorun çıkaran insanlardan biri olmuşum uzun bir süredir. Hiç sevmediğim insan modeliyle aynada karşılaşınca ürktüm haliyle. 
Baharla içimdeki tüm olumsuzlukları da gönderiyorum dönmemek üzere çoook ötelere. Çok güzel bir hayatım var, sevdiğim adam var, ailem var, arkadaşlarım var. Şükür etmeyi hatırlamalı insan her seferinde, ben nicedir unutum. Çok güzel hatırlattı bana hayat.
Bahar temizliği gerekti bu bünyede, yaptık bitti. Şimdi yaşayacağım güzel günlere koskocaman yerler açtım. Çok güzel bir adamı seviyorum mesela, hayatımdaki en mutlu günleri geçiriyorum şu sıralar. Yakın arkadaşlarım yanımda, garip ki hepimizin hayatındaki en mesud günleri bu ara, pekiştikçe pekişiyor. Her ne olursa olsun hep yanımda olan ailem var, çok sevdiğim ve beni çook sevdiklerini bildiğim. Yine çok sevdiğim bir işim var. Hayalini kurduğum şehirde hayalini kurduğum hayatı yaşıyorum bonuslarıyla birlikte. Daha ne olsun :)
Tişikkürler Sipirmin!!
Devamını Oku »

22 Nisan 2015 Çarşamba

Ellerimde Kelimeler



Kendimden vermemeyi öğrendiğim gün aslında hayatımda bir çok şey daha yerine oturacak. Ben 27 senedir önce kendimi düşünmeyi öğrenemedim bir bu hayatta. İyi mi kötü mü bilmem, pişman mıyım onu da bilmem, ama can sıkıcı onu bilirim, pek iyi bilirim.
Bahar da gelmedi hala bu sene, uyuz ediyor beni. Hayattaki güzellikleri çok çabuk alışıp onlardan çok çabuk şikayet etmeye başlıyoruz sanırım. Azcık değerini bilmek gerekiyor arayıp da bulduğumuz şeylerin.
Ay bilemiyorum. Büyüyorum ben onu biliyorum, asla geri gelmemecesine geçiyor günlerim. Güzel, kötü. Zaman zaman değişken olabiliyor bugün. Ama çok daha fazla yaşamak istediğim günlerim var benim, bana iyi gelen şeylere geri dönmeye. Yazmaya mesela,kitaplarıma, tiyatroya. Yeni yerler, yeni mekanlar keşfetmeye, yemek yapmaya...
Eskiye nazaran hayatımda +1'im artık. Çoğunlukla çok iyi hissettiriyor ama dediğim gibi insanoğlu nankör hep daha fazlasını istiyor. 
 Ne zamandır deli gibi eğlenip dans ettiğimi hatırlamıyorum, ne zaman birsürü malzeme alıp özenle yemek yaptığımı, en son ne zaman elimden bırakmamacasına kitap okuduğumu. En son ne zaman yeni bir mekan denediğimi...
Bahar silkelenmesi lazım bana. En yakın zamanda, farkındalık süper.Farkındalık iyi.
Şimdi de harekete geçme zamanı, kış bitti wake up!!!!!
Yazın yapacağımız Avrupa seyahati için deli gibi çıldırıyorum o ayrı.
Öpsün sizi Esot :)
Devamını Oku »

24 Şubat 2015 Salı

Siz hiç kaçmak istediniz mi?


Feci halde kaçıp gidesim var buralardan? İnsanlardan sıkılırsın, görüşmezsin geçer. Bir yerden sıkılırsın gitmezsin. İşinden sıkılırsın değiştirirsin. Ya kendinden sıkılırsan, hayatından, evinden, işinden? Kendimi bırakıp gidemeyeceğime göre? Hadi benim derdime çare.
Son zamanlarda ciddi gel gitler çelişkiler içindeyim. Ne yapsam nasıl yapsam da kurtulsam bu durumdan. Yaşım ilerledikçe, artık daha farklı enerjiler istiyorum. Herkeslerin hayalini kurduğu bekar evi batıyor bana mesela iki haftadır. Evet rahat, ama her akşam yalnız, boğulacak gibi oluyorum. Arkadaş, dost bir yere kadar. İnsan eve gelince laf anlatmaya bile gerek duymadan onu anlayacak birini istiyor. 20 yaşında değil ama 27 yaşında evet.Beni sarmıyor artık bu yalnız yaşıyorum durumu. Şeytan dürtse basıp ailemin yanına gideceğim o derece.
Herşeyin üstesinden tek başına gelmeye çalışmak bu aralar çok yorucu.
Neden bir insan evinde sadece uyuyarak ya da film izleyerek vakit geçirir. Eve resmen bayılmaya geliyorum. Evin enerjisi değişti, daralıyorum bunalıyorum.
Hayat hep aynı. Aynı kişiler, aynı eğlenceler, aynı insanlar ama hep büyüyen farklı sorunlar.
Şimdi elimden gelse, bıraksam telefonu bilgisayarı, gitsem şu resimdeki yere. Tek başıma, dinlesem doğanın sesini en önemlisi kendi sesimi. Kendi başıma 3 gün. Mis gibi...
Hep kendimden vere vere bir baktım ki bana birşey kalmamış, baktım bana birşey verecek olan da yok.
Uzun mesafeli ilişki olayı zor, Allahtan benim sevdicek çok anlayışlı, yakında o da basar bana feryadı.
Kaldın mı kızım kendi başına? Hadi şimdi çık çıkabilirsen işin içinden.
Kolay gelsin....
Devamını Oku »

24 Ocak 2015 Cumartesi

Süpriiiiz!!!



Avuç içine yaz hayallerini unutmamak için.
#Aşk #Şans #Dans
2015 mottom.
Çift yıllardan bir hayır geldiği görülmedi bana pek. 2013 pek iyiydi pek güzeldi. 2015 için de aynı hisleri beslemektey(d)im.
3 dilek tuttum ben 2015 için. Biraz ben alçak gönüllü olmuşum, biraz da 2015 bonkör.
Çok ama çok süpriz bir yeni yıl geldi bana. Dileklerime yılın henüz ilk gününde kavuştum :)
Ne diyorsun dediğinizi duyar gibiyim, ama vallahi öyle. Ne kadar içten istemişim meğer ben.
Çook eskilerden, çocukluğumdan geldi tuttuğum dilek.Nereden bileyim ki?
Hiç beklemediğim, hiç olmayacak bir yerden hiç olmayacak bir şekilde gelip pek güzel oldurdu!
Biri geliyor, uzaktan, çok uzaktan, aha işte tam böyle sol yanınız oluyor. Sonra mesaj ve arama listenizde en üstte oluyor her zaman. Eliniz, kolunu, bacağınız gibi bir uzvunuzcasına ihtiyacınız oluyor ona. 
Otursam sayfalar dizerim ama yooook! Bende o.
Diyeceğim o ki mutluluktan öleceyim!
İsteyin, vallahi oluyor!

p.s : Okuduğunu biliyorum genç adam :)

Devamını Oku »