Telkinlerimin de işe yaramadığı günler var hayatta. O günlerden birkaçındayım bu aralar. Göz pınarlarımda akmaya hazır asker damlalarla yaşıyorum, tam da olur olmaz yerlerde dökülüveriyorlar aşağıya doğru hainler.Şu hayatta kendime en çok kızdığım noktalardna birisi de bu sanırım. Ağlamayı engelleyemiyorum, resmen bir düğmeye basılıyor ve hooop. Kızgınken, üzgünken, sevinçliyken hep akıyor o yaşlar.
Neyse bu aralar ruhum firarda, söz geçiremiyorum. Şöyle anlatmaya çalışayım.
Çok değil 7 ay önce çok geride bıraktığınız hayatınızdan tanıdık biri çıkıp geliyor, kader mi enerji mi ne dersen de. Ben "şans" diyorum."Eh" hadi diyerek vaktinizi paylaşıyorsunuz. Size çocukluğunuzdan gelen o "şans" mutluluk veriyor, dans ederek muhabbet ederek zilyon saat geçirip zamanın nasıl geçtiğini anlamadan eğleniyorsunuz. Ellerinin saçınızda gezmesiyle o ilk pıhtı atılıyor kalbinizden ve kendinizden bile utanarak uykuya dalıyorsunuz. Sadece 2 saat sonra birer fincan kahveyle çizgi film izlerken buluyorsunuz kendinizi, 27 yaşındasınız bu arada unutmadan.
Sonra uğurluyorsunuz O'nu şansınız olduğunu bilmeden, belki de bir daha görüşmeyiz diyerek. Sadece 8 saat sonra sesini duyuyorsunuz tekrar telefonda. Amatörce bulunmuş bir bahaneyle hal hatır yoklama safhasındayız.
Çok değil sadece 10 gün sonra bir pazar sabahı saat 7'de açtığım kapının ardından gelen süprizle buluyorsunuz şansınızı. Hayal bile edemeyeceğiniz kadar mutlu olduğunuzu düşünün. İşte onun iki katı hissettikleriniz. Sonra her sabaha onun sesiyle uyanıyor, her gece onun sesiyle uyuyorsunuz. Uyuyamıyorsanız kitap okuyor size, bazen şiir. Özlüyorum diyorsunuz uçarak geliyor yanınıza, gerçekten uçarak. Rakı içiyorsunuz beraber, siz ki kolunuza bacağınıza biri değdiğinde rahatsız olup uyanan insan, kokusunu içinize çeke çeke uyuyorsunuz, sanki yıllardır o ordaymış gibi.Yol boyunca cevaplayamadığınız sorunun cevabını size bir saniyede bulduran,kolunuzdan tutup hayatınızın rutininden çıkaran, güneşli resimler çizip neşeli şarkılar söylettiren adam. Bakışlarıyla seven adam.
Yanınızda sizin gibi biri var, kendiniz gibi davrandığınız, çekinmeden düşünmeden konuştuğunuz, rahat rahat yanında küfür edebildiğiniz... Bir öpücüğüyle sizi taşikardik hale getiriyor.Yüzünü görmek, elini tutmak, omzuna yaslanmak için saniyeler sayar duruma geliyorsunuz. Kendinizin bile inanamadığı kadar güzel her şey. Beraber yapacağınız Avrupa seyahati için fırsat bulduğunuz her saniye plan yapıyorsunuz. İlk defa yurt dışına çıkacaksınız hem de hayattaki"şans"ınızla. Mükemmel bir rota, harika planlar ve ilk defa beraber gezeceğiniz onlarca sokakla dolu 15 gün... Nasıl hevesle aldığınızı hatırlayın Berlin biletinizi.O kadar güzel olacak ki, aklınızdan hiç "ya olmazsa" diye birşey geçmiyor.O çok heyecanlı, aslında siz ondan daha çok heyecanlısınız ama ona söylemeden gizli gizli uykunuz kaçarak internette sabahlıyorsunuz gezeceğiniz şehirlere bakarak onlar hakkında bilgi toplayarak.Ama söyleyemiyorsunuz görmemiş gibi olmamak için, bakarızlarla falan geçiştirip yalnız kaldığınız ilk fırsatta çöküyorsunuz bilgisayın başına. Rüya gibi, resmen rüyanın içindesiniz. Uykularınızdan falan uyanıyorsunuz ama ona hiç söyleyemiyorsunuz. Hatta gideceğiniz yerlerde onun hoşuna gidebilecek süprizler planlıyorsunuz..
Böyle böyle rüya gibi 4 ay geçtikten sonra birden taş değiyor ayağınıza tökezliyorsunuz, elinizden kayıp gitmesini izliyorsunuz şansınızın. İnancınız azalıyor, güveniniz, isteğiniz, heyecanınız. Onun da azalıyor, belki bir ara yok oluyor.
Sonra bir gün sana aşık değilim diyor. Şu an yazarken bile burun sızlatan o an canınızı nasıl yakıyor siz düşünün. Sonra siz kabus gibi günler yaşıyorsunuz. Kimseye söylemediğiniz kadar çok uykusuz gece geçirip, yalnız kalıyorsunuz. İş yerine, ailenize, arkadaşlarınıza her yere yansıtıp her yerde sorun yaratıp kara bir deliğe sokuyorsunuz kendinizi. Tam anlamıyla cehennem gibi iki hafta geçiriyorsunuz, her anlamıyla cehennem. Tam herşeyi kabullenmişken "son defa yüzyüze konuşmak" için buluştuğunuz masadan yine bir "şans" daha diye kalkıyorsunuz.
Ama o bu süre içinde sizin aylarca heyacandan geceleri uyuyamadığınız Avrupa seyahatini tek başına yapacağını söylüyor. Berlin Duvar'ı yıkıldı mı başınızdan aşağıya. Emin olmadığını ama sizinle olmak istediğini...
Ve o günden bugüne bir defa bile ağzından "seni seviyorum" diye bir söz duymuyorsunuz. Siz de söyleyemiyorsunuz korkudan.
Zamanla herşey toparlanıyor gibi oluyor, daha da sağlamlaşıyor sanki. Ve o günden bugüne 7 ayı bitiriyorsunuz birlikte.
Her gün birlikteyken neredeyse sadece 10 gün sonra yine mesafeler girecek aranıza. O çok heyecanlandığınız Avrupa seyahatine yalnız gidecek. Ve siz onun adına mutlu olacaksınız, kendi adınıza sonra ağlanabilirsiniz. Önünüzde geçireceğiniz güzel günler için , ayrı kalmak zorunda olduğunuz günleri görmezden gelmek zorundasınız. Ama tabi ki zor. Bunu dillendirip sızlanmak yerine içinize atıyorsunuz, sonra hiç olmadık yerlerden patlıyor.
Sonuç mu?
Sonuç önünüzde zor günler var. Siz hepsine göğüs germeye razısınız, ama şansınız elinizi bıraktığı an düşeceksiniz.Bırakacak mı, bilmiyorsunuz, haliyle sürekli bir gerginlik durumundasınız.Duymayı özlediğiniz sözler var, size aşkla bakmasını özlediğiniz gözler.
Üstüne üstlük asıl yaşadığınız şehre dönmek zorundasınız, ve 6 ay sonra onu dünyanın bir ucuna göndermek..
Söyleyin şimdi bakalım.
Ruhunuz ne alemde?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder