25 Mayıs 2013 Cumartesi

Küçük Mucizeler Dükkanı ( Kitap )



Her şeyin bir zamanı var değil mi? "Küçük Mucizeler Dükkanı" benim yaklaşık 2 yıldır her kitapçıya gittiğimde elime aldığım, incelediğim ve yerine koyduğum bir kitap-tı. Hep satın almak için elime alıp, sonra rafa geri koydum, bir dahakine alırım diye. 18. İzmir TÜYAP'a gittiğimi söylemiştim. Martı Yayınevi'nin standına uğradığımda bu sefer almaya karar verdim kitabı.
Eve geldiğimde elime aldım, arkasını çevirdim...

Artık o eski tasasız kız değilim. Yaşadığım her günün değerini biliyorum. Çünkü hayatın ne kadar değerli olduğunu öğrendim... Hiç bir şeyi, özellikle de hayatı hafife almaz oldum. Artık hiçbir günümü boşa geçirmiyorum. Çektiğim acıların bir karşılığı olduğunu öğrendim..."

Budur dedim... Tam da şu an, hayatımla ilgili önemli kararlar verme aşamasında olduğum, seçimler yapmak zorunda kaldığım şu an bu kitap bana verilen en büyük armağan oldu. Her gün kendi kendime sorduğum soruların cevabını kitabın her bir sayfasında aldım. Bu kitap benim yolumda devam etmem gerektiğinin kanıtıydı sanki. Böylelikle hayatımdaki en özel kitaplardan biri olarak en üst seviyelerde yerini aldı. Bunca zamandır elimin gitmemesinin sebebi buymuş demek ki. Muhtemelen ben bu kitabı 2 sene önce okusaydım, okuyup kitaplığa kaldırırdım ama şimdi kitabı bitirdikten sonra bile  dokunuyorum ona, ona dokunarak güç kazandığımı hissediyorum.
Küçük Mucizeler Dükkanı benim küçük mucizelerimin bir nevi desteği oldu bana :)
Bunlar kitabın benim için önemini anlatıyor. Sadece kitaptan bahsedersek eğer...
Kitap muhtemelen hayatta yollarının çakışmasının mümkün olmadığı 4 kadını bir araya getirip, hayatlarının boşluklarını dolduruyor. Lydia, Alix, Carol ve Jacqueline.. Debbie Macomber'in usta kalemi de asla gözden kaçmıyor.
Hayatı öğretiyor size bu kitap. Sevdiğinize sıkı sıkı bağlanmayı. Aslında herkesin içinde o sevdi dolu yüreğin olduğunu hatırlatıyor. Ön yargılı olmamayı. Ve her ne olursa olsun hayallerinden vazgeçmemeyi... Hepimizin bir nevi yansıması var kitapta.
Elinizden bırakamıyorsunuz. İlk annem okudu evde. O elinden bir türlü bırakamayınca abartıyor mu acaba dedim. Ama öyle olmadığını kendimi mutfakta bir elimle çorba yapıp, bir elimde de kitabı okuduğumu  farkettiğim anda anladım.
Sizin için zamanı mı bilmiyorum ama en büyük dileğim bu kitabın tam zamanında sizin de karşınıza çıkması.
Kitap bitince üzülmeyin çünkü bu şimdilik 7 kitaplık bir seri..

2. kitap : Bir Yumak Mutluluk
3. kitap: Bahçemde Yeşeren Umutlar
4. kitap: Küçük Mucizeler Dükkanına Dönüş
5. kitap: Bir Dilekle Başladı Her Şey
6. kitap: Yeni Başlangıçlar Mevsimi
7. kitap: Sevginin Son Dileği

 Umarım siz de bir gün mucizenizin peşine düşecek kadar cesareti bulabilirsiniz kendinizde :)

Devamını Oku »

20 Mayıs 2013 Pazartesi

Şimdi Hayat...


Bolca dinliyorum bu aralar. Hayatı sil baştan yaşamaya çalıştığım şu aralar.. Hayatımı yeniden kurmaya çalıştığım bu aralar.. Geleceğimi elimde tuttuğum bu aralar.
Kendimle gurur duyuyorum. Sandığımdan da güçlü biri çıktım. Ben ki eskiden ufak bir zorlukta pes eden, ağlayan kişi, giydim sonsuzluk zırhımı yürüyorum geleceğime doğru.
Yoruldum, hem de çook yoruldım. Sıkıldım da, fazla sınandım sanki. Bir kere yetmedi, bir kaç kere verdim sınavlarımı. Ama bitti artık değil mi? Son sınavımı başarıyla verip koşarak gideceğim geleceğime.
Biliyorum, inanıyorum. Hayal kuruyorum, gülümsüyorum :) Bazen yanlız, bazen de yanıma sevdiklerimi katıyorum.
Tam ordayım şimdi. Dönüm noktası derler ya, işte tam orası burası. 
Şöyle bir arkama bakıyorum, sevdiklerim var orda, beni sevenler, üzenler, aldatanlar, ağlatanlar, güldürenler, unutanlar, unuttuklarım... Güzel anılarım da var en kötü olanlar da. Ben varım orda. Beni ben yapan her bir hücrem. Zorunluluklarım, şımarıklıklarım, hatalarım, doğrularım.
Önüme bakıyorum, Güneş var önümde.  Yeniden doğuyor ve aydınlatıyor yolumu. Şimdi ben seçiyorum hayatımı, başkalarının beni sürüklemesine izin vermeden. Kendi istediğim mutluluğuma gidiyorum. Yanımda da istediklerimi götürüyorum, diğerlerini arkama bırakıyorum ve bir daha başımı ardıma çevirmemeye yemin ediyorum!
Şimdi hayat istediği gibi gelsin, ben hazırım!
Şimdi benim sıram, eskizlerle işim bitti. Sıra gerçeği yaşamakta!!!!
Tam zamanı şimdi.
Yine vakti geldi en sevdiğim şiiri hayatıma sokmanın...
Her bir dönümde bana yol gösteren dizelerin bugünkü görevi beni güçlendirmek.


TAM ZAMANINDA YAŞAMAK

Yemek de boş, içmek de,
Hatta yeri gelmeden sevişmek de.
Tam zamanında öpmelisin mesela güzel gözlünü,
Tam zamanında söylemelisin sevdiğini
Gözlerinin içine baka baka.

Bisikletinin gidonunu
Tam zamanında çevirmelisin
Düşmemek için.
Tam zamanında frene basmalı,
Tam zamanında yola koyulmalısın.

Tam zamanında okşamalısın başını
O üzüm gözlü çocuğun
Hıçkırıklar tam dizilmişken boğazına,
Tam ağlamak üzereyken.

Tam zamanında koymalısın elini omzuna
En sevdiğin dostunun babası öldüğünde.

Tam zamanında tutmalısın düşerken
Üç yaşındaki sehpaya tutunan çocuk.

Tam zamanında acımalı yüreğin
Afyon'da Hasan Ağabey' in evi yıkılınca başına
Evsiz kalınca çoluk çocuk
Ki uzatasın elini bir parça.

Tam zamanında açmalısın kapını
Hayatına girmek isteyenlere.
Tam zamanında çıkarmalısın
Sevginden şımarmaya başlayanları.

Tam zamanında affetmelisin kardeşini
Biliyorsan yüreğinde kötülük olmadığını
Seni gecenin üçünde arayıp da
Kafasının iyi olduğunu söylediğinde.

Tam zamanında öğretmelisin oğluna
Gerekiyorsa yumruk atmayı
Tam burnunun üstüne
Tiksinmeden pisliğinden,
Yukarı mahallenin sümüklü bebesi
Misketlerini zorla almaya çalışırsa.

Tam zamanında bağırmalısın
Acıyınca bir yerin.
Tam zamanında gülmelisin
Kemal Sunal küfür edince filmin bir yerinde.

Tam zamanında yatmalısın
Yola çıkacaksan ertesi gün
Ve arabayı kullanan sensen
Sana emanetse çoluk çocuk
Ve kendin.

Tam zamanında bırakmalısın içmeyi
Son kadeh bozacaksa seni
Ve üzeceksen birilerini
Ertesi gün hatırlamayacaksan.
Tam zamanında ayrılmalısın misafirliklerden.

Tam zamanında konuşmalı
Tam zamanında şarkı söylemeli
Tam zamanında susmalısın.

Tam zamanında terk etmelisin gerekiyorsa
Annenin babanın evini,
Tam zamanında başka bir şehre gidip
Ayaklarının üzerinde durmaya çalışmalısın.
Tam zamanında dönmelisin memleketine.

Tam zamanında için titremeli,
Tam zamanında aşık olmalı
Deli gibi sevmelisin güzel gözlünü.

Tam zamanında toplamalısın oltanı
Belki de seni şampiyon yapacak
En büyük balığı kaçırmadan.

Tam zamanında yaşlandığını hissetmeli
Tam zamanında ölmelisin
Iskalamak istemiyorsan hayatı.

Haydi şimdi kalk bakalım
Silkin şöyle bir
At üzerinden hayatın yorgunluğunu,
Vakit zannettiğinden daha az
Haydi kalk bakalım,
Şimdi YAŞAMAK ZAMANI.....

Can YÜCEL
Devamını Oku »

11 Mayıs 2013 Cumartesi

La Perle de l'Ionie... Smyrna...İzmir


İyonlar, Roma İmparatorluğu, Doğu Roma ve Osmanlı İmparatorluklarının koynuna sığındığı güzel şehrim benim. Tüm Dünya'nın güzelliğini konuştuğu İzmir'im. 
Benim için hayat 2 şehir demekti. İzmir ve İstanbul. Herkesin İstanbul'u farklıdır. Ben İstanbulumu burada yazmıştım. Sıra geldi aslolana.


İzmir, doğduğum büyüdüğüm şehir. Bana anne baba dedirten, okumayı öğreten mabet. İlk aşk. İlk dostluk. İlk kaçamak. İlk sevinç. İlk kayıp. İzmir ilk benim için.
İzmirin fuarı...
İzmirin kızı...
İzmirin denizi...
İzmirin kumrusu...
İzmirin boyozu...
İzmirin gevreği...
İzmirin çiğdemi...
İzmirin otları...
İzmirin saat kulesi...

İzmiri hep ama hep taparcasına sevdim. Değerini de en çok ayrıldıktan sonra anladım. 18 yıl boyunca İzmir'de nasıl izole bir ortamda yaşadığımızı... İzmir'li olmanın bize tüm dünyada tanınan o ayrıcalığını ve İzmir'li olmanın verdiği o dimdik duruşu, bitmez tükenmez o gururu.
Sokakta tanımadığın insanlarla korkmadan sohbet etmeyi, kapı önünde sabahlara kadar çay çiğdem sohbetlerini, kızlı erkekli kalabalık gruplara yargılamadan hatta biraz da tebessümle bakmayı İzmir'de gördüm ben.

İzmir demek en başta çağdaşlık demek, demokrasi demek, Atatürkçülük demek, hatta az biraz da faşistlik demek. Dünyanın herhangi bir yerinde herhangi bir İzmirli - gerçek İzmirli - aynı tutkuyla savunur size tüm bunları. Ve bunlar yüzünden oldukça da "gavurdur" İzmir.
Herşeye rağmen devrilmemektir. Atatürk'ün partisinin 29 ilçesinin birini bile kaybetmediği tek topluluktur.
Herkesin 40 yaşından sonra yaşamak istediği şehirdir. Fahri memleketliliktir. Bundandır ki 1-2 ay bile İzmirde kalan İzmirliyim der.
"İzmir İzmirlilerin hem cenneti hem cehennemi. Kalanlar bir gün gitmek için, gidenler de bir gün geri dönebilmek için yaşar."


Peki benim İzmir'im..?
* Pazar kahvaltısında mutlaka boyoz ve yumurta bulunmasıdır.
* Çocukken Hilton FameCity'de saatlerce oyun oynamaktır.
* Çeşmede, en olmadı Bostanlı Şevki'de kumru yemektir.
* Otobüs kullanmamaktır. Yaz kış "karşı"ya vapurla geçmektir.
* Çocukken bir kere de olsa Kemeraltı'nda kaybolmaktır.
*Karşıyaka - Göztepe maçına gidip avazım çıktığı kadar Kaf Kaf çekmektir.
* 23 Nisan'da deniz sezonunu açmaktır.
* Hafta sonu Foça, Seferihisar, Çeşme, Dikili demektir.


*Her 5 mayısta yani hıdırellezde ateşten atlamak, gül ağacına dilek asmak, yol kenarlarından taşlarla modellenen dilekler demektir.
*80 çeşit pişmiş, pişmemiş ot demektir.
* Her köşe başında midyeci görmektir.
* Emiraleme pikniğe gitmektir.
* Kodonda çimlerin üzerinde yayılıp bira içmek, akşamları rakı balık yapmaktır.
* Kadın kadına kurulan rakı masalarını görebileceğiniz nadir kentlerdendir.
* Fuardır. Lunaparktır. Hayvanat bahçesidir. Göl Gazinosudur.

* Buca gölette yunuslu deniz bisikletlerine binmektir.
* Bornova'da konsere gitmektir.
* Alsancak'ta eğlenmektir.
* Karşıyaka'da yaşamaktır.
* En azından benim için nerelisin denildiğinde Karşıyakalıyım demektir.
* Evdir İzmir, ailedir.
* Bostanlı sahilinde bisiklet sürmektir.
* Pasaportta çay içip tavla oynamaktır.
* Denize karşı sahilde kahve içmektir.


*Tarihi asansöre çıkmaktır.
* 2 gram kar görüp çığlık çığlığa mutlu olmak, kara hasret yaşamaktır.
* Yasaklanan tüm milli bayramları 10 kat coşkuyla kutlamaktır.
* İzmir dışında yaşıyorsan her 35 plaka gördüğünde arabanın sahibini ailen gibi sevmektir. Bundandır ki uzaktaki İzmirliler bir şekilde birbirlerini bulurlar.
* Zeytinyağlı mis gibi yemeklerdir.
* Dalından erik koparmaktır.
* Sokaklarda bedava dökülen lokmadır.
* Kabak çiçeği ve enginar dolmasıdır.
* Arapsaçı, turpotu, deniz börülcesi, radika, kuzu kulağıdır.
* Körfezin o unutulmaz (!) kokusunu hatırlamaktır.
* Sabuncubeli'nden şehre inerken o son dönemeçte tüm şehri gördüğünde yaşadığın kalp çarpıntısıdır.
* Hayatını yaşamak için zaman zaman başka bir şehri seçsen de eninde sonunda geri dönebileceğini bilmektir.
* Efedir İzmir, zeybektir. Uzaktayken bir yerden kulağınıza Harmandalı müziği çalındığında gözyaşlarını tutamamaktır.
Hayattır İzmir.
Ömürdür.
En güzel ödüldür...

Devamını Oku »

9 Mayıs 2013 Perşembe

Nisan'ı Gönderdik, Hoşgeldin Bahar :)


Bu sefer biraz gecikti aylık yazım. Yazasım da yok bu aralar. Daha doğrusu yazasım var ama kelimelere dökmeye takatim yok. Şöyle zihnimden geçenler beliriverse ekranda ne güzel olur. Ama yalnızken tabi; aksi halde çıkmaza girilebilir :)
Havalar ısındı. Bahar geldi. İzmir'de kolsuzlar, şortlar başrolde :) Hava fazla sıcak ama her gün 12- 13 saat güneşi görebilmek çok güzel. ( Nazar değdirmiş olacağım ki bu sabah korkunç kapalı bir havaya uyandık. Benim sinüzitim tuttu klasik olarak, kafamı kaldıramayacak kadar lanet bir şey bu. Haliyle bugün iş yok, evde dinleniyoruz)
Bu bahar cıvıl cıvıl bir hareket yerine yorgunluk getirdi bana. İş, dershane, KPSS üçgeni artık son sınırlarımı zorlamakta. 2 ay kaldı!


Tüm zamanım, neredeyse tüm zamanım ders çalışmakla ya da çalışmaya çalışmakla geçiyor. Çok yoruldum, ama şimdi bırakamam, ha gayret!
Zaman koşarcasına gidiyor. Baksana 4. aylık yazım bu, yani 4 ay göz açıp kapayana kadar geçmiş, Nisan ise bunların en başında.
Ekstra iyi- kötü bir olay yok bu ay da diğerleri gibi. Standart..
Ne film, ne kitap. Kendime vakit ayıramamak en acısı. Ama sınavın bittiği günü özlemle bekliyorum, dinginliğime, kitaplarıma, filmlerime kavuşmak için. Kendim için yaptım en büyük etkinlik yine Starbucksın yolunu tutmak ama bu sefer test kitaplarımla.


O sebepten dolayı bu yazım bir öncekiler gibi cıvıl cıvıl değil ne yazık ki. 2 ay daha affınıza sığınıyorum.
Sınav bitsin sonra kitaplar...Filmler... Gezmeler.. Eğlenmeler...Spor..
Sonra mutfağa girip saatlerce yemek pişireceğim. Sadece biraz daha sabretmem gerek.
Bunun için kendime telkinlerde bulunmaktan başka yapabileceğim bir şey yok.



Bu ay beni en çok heyecanlandıran olaylardan biri arkadaşım Gülden'in aklıma girmesiyle sonunda açtığım yemek blogum oldu. Benim Küçük Mucizeler Tezgahım. Mucize mutluluklarım..
İşte böyle.
Şu KPSS bir bitsin. Ben çakayım bir 95'i. O zaman bir daha görüşelim :)

Devamını Oku »

5 Mayıs 2013 Pazar

Gezdik - Gördük ( Ödemiş )


Aylardır gitmek istediğimiz ama konuşmaktan öte geçemediğimiz Ödemiş gezimiz benim organizasyona el koymam ile birlikte tarihi kesinleştirilip planlanarak gerçekleştirildi sonunda :) Bütüün cumartesi günümüzü Ödemiş'e verdik, gezdik - gördük - geldik.
Sabah 09.23 treninin Basmane'den kalkmasıyla başladı yolculuğumuz. O ne kalabalık allahım, sanırsın tüm İzmir yolda. Benden size öneri cumartesi yapacaksanız bu yolculuğu tren saatinden yaklaşık 45 dakika önce garda olup yer kapın. Zira biletler numaralı değil, onlarca kişi ayakta yolculuk etmek zorunda kaldı.
En son trene ne zaman binmiştim hatırlamıyorum ama konfor acayip gelişmiş. Uçak koltuğundan daha rahat koltuklarda yolculuk yaptık, klimalı vagonlar falan...
Ücreti de Basmane- Ödemiş :
  • 7,5 tl tam 
  • 6tl indirimli ( 60 yaş üstü, 26 yaş altı ) 
  • 3,75 tl çocuk.
Yaklaşık 2 saat sürdü yolculuğumuz. Aynı gün Bayındır'da da çiçek festivali olduğu için yol baya kalabalıktı.
Kendimizi Ödemiş'e atar atmaz bir türk kahvesi olmadan gezmeye başlayamayacağımızı farkedip, hemen bir cafeye attık kendimizi. Saray Cafe imiş adı. Sanırım Ödemiş'in de en nezih ve tercih edilen yeriydi burası çünkü o saatte bile tıklım tıklımdı. Oturduğunuz tüm masalarda aşağıdaki sistem vardı. Çok mantıklı geldi bana.Öyle el kol hareketleriyle " heyy, hopp, şefim, buraya bakcan mı" tarzında cümleler sarfetmek kabalığından da kurtarıyor sizi. Servis butonunu anladım da iptal butonunu henüz çözebilmiş değilim. Bu arada bunu koymuşlar iyi hoş da hayatımda gördüğüm en yavaş garsonlara ve servise sahipler, bunu da söylemeden geçemeyeceğim.


Güzelce enerjimizi depoladıktan sonra hadi dedik gezelim, neymiş bu meşhuur Ödemiş pazarı. Birbirine bağlanan onlarca sokak, yüzlerce tezgah. Ne ararsan, otundan sebzesine, peynirinden tavuğuna, kıyafetinden ayakkabısına, oyuncağına... Çok büyük bir alana kurulmuş. Tazecik otların kokusu her yerde. Ben hemen tabi o taze ödemiş patateslerine ve ödemiş tulumuna kilitlendim ama bozulabileceğini göz önünde bulundurarak akşam dönüşte almaya karar verdik. Böyle böyle yaklaşık 1,5-2 saat dolandık pazarda. Hava mis, bir görseniz 80lik teyzeler dipçik gibi kendi pazarlıklarını yapıyor. Maşallah dedik :)
Önce yemek yiyip, el sanatları pazarını ondan sonra gezmeye karar verdik.


Yaptığım araştırma ve kurcalamalar sonucunda en iyi  ödemiş köftesinin Hurşit Köfte'de yeneceğini öğrendik. Nitekim de lezizdi, lezizz! Fakat şöyle bir durum var, gidecekler için köfteci sadece 15.00 'e kadar açık. Neden mi? Çünkü bu saatler içinde yanındaki en az 5 mekan sinek avlarken Hurşit'in önünde en az 20 kişi kuyruk bekliyor oluyor. Bir numaralı mekan yani. Fakat bu lezzeti tatmak istiyorsanız göze almanız gereken bazı zorluklar var. Mesela ciddi anlamda kuyruk beklemeye razı olmalısınız. Bu sırada kaynak yapmaya çalışanlar mı ararsınız, arkadaşım içeride diyenler mi. Sinirlerinize hakim olmalısınız. Bu kadar ünlü bir yer olmasına rağmen içerisi çok küçük, eğer  kalabalık bir grupla gidiyorsanız hepinizin aynı masada yemek yemesi zor olabilir. Ama tadacağınız lezzet tüm bunlara değer!


Sakın ola ki gözünüze küçük gelip fazla söylemeyin. Önce bir porsiyon isteyin :)
Fiyatı da çok uygun.
Resimde gördüğünüz bir porsiyon fiyatı 7 tl.
Ayran 0,5 tl
Kola 1 tl.
Başka da bir şey yok zaten :)
Yemeğimizi yedikten sonra kadınlar pazarını da gezmeye karar verdik, el işleri sergilenmekte burada. Ama doğru söylemek gerekirse ben bu dikiş nakış şeyleri pek sevmediğim için benim pek ilgimi çekmedi. Sadece bir tezgahta muhteşem bir masa örtüsü gördüm, eski bir kumaş üzerinde çok küçük nakışlarla işlenmiş, çok zarif bir örtüydü. Herşeyin 30-50 tl olduğu pazarda benim beğendiğim parçanın 750 tl olması beni yine şaşırtmadı. Gider arar ortamdaki en pahalı şeyi bulurum :) Kumaş gerçekten de antikaymış. Tabi ki arkama bakmadan uzaklaştım ordan.


Hiçbir şey almamış olmayayım diye bileklikleri dizdim ben de koluma. En baştaki iğne oyasıyla yapılmış. Hazır yaz geliyorken arm party olayına girmek lazım yeniden :)
İşte böyle böyle tüm günümüzü Ödemiş'te geçirdik, ardından pazardan alacaklarımızı alıp tren ile İzmir'e geri döndük.
Sonuç çok keyifli bir geziydi. Kafa denginiz olan insanlarla keyif alabileceğiniz bir gün olabilir. Hatta gelmişken dolmuşlarla 10 dakika uzaklıktaki Tire ya da Birgi de ziyaret edilebilir. Biz bir daha ki sefere öyle yapacağız. Küçük bir yer olmasından dolayı biz her yere yürüyerek gittik ki bu da hesaplı oldu.
Herşeye rağmen yemek yemekten zevk alan biri iseniz sırf o köfteyi yemek için bile gidilir :)
Devamını Oku »