21 Aralık 2010 Salı

!

İnsanlar garip ve hayat çekilmez derecede saçma . Ne yaparsan yap düzene girmiyor, bir yerinden tutsan öbür yandan kaçıyor ipin ucu. Tüm bu sıkıntıların yanında da iki yüzlü insanlar birikince hayatına kalp çarpıntıları vazgeçilmez oluyor . Kimilerinin kendine güveni o kadar az ki koskoca yaşlarına, yaşanmışlıklarına bakmadan en küçük çocuktan da küçülüp türlü oyunlar çeviriyor arkandan, en zoru da onlara saygı duymak zorunda bırakılmak.
 Bırakıp gidesin gelir, gidemezsin. Kaçmak istersin, her bir tarafından yapışırlar yakana bırakmazlar. Sözde muhteşem bir hayatın vardır, herkesin hayallerini süslediği ama içi seni dışı beni derler ya, içi de dışıda beni yakar. Tüm bu sıkıntılarından kurtulmak için ufak da olsa bir ışık ararsın çıkışı gösteren, ama zifiri karanlıktır her bir köşe. Her sabah yepyeni umutlarla uyanırken güne, aynı gece lanet ederek kalp ağrılarıyla ve sinir bozukluklarıyla yumarsın gözlerini bir ertesi güne yeni umutlarla uyanmaya.  Daha başındayken hayatın bu kadar, nasıl gider nereye gider bu karanlık ruhlar...
Herşeye rağmen, hiç bıkmadan yatarsın her gece aynı umutlarla yeni güne uyanmaya!
Devamını Oku »

11 Ağustos 2010 Çarşamba

kürkçü dükkanı

Ve yine İstanbul, döndük kürkçü dükkanına.
Yaklaşık 25 günlük tatil nasıl ziyan edilirmiş ihtisas yaptım bu konuda, İstanbula dönmek için resmen gün saydım ve sonunda :)
Milletin tatili yeni başlarken, herkes interrail yaparken ben döndüm işe başlıyorum ama çok heyecanlıyım o ayrı. Pazar günü ilk defa öğretmen olarak bir iş toplantısına katılcam nihahahayt. Neyse ne diyodum evet döndüm sonunda bu deli şehre. Eğlenceli hayatım başlasın yeniden, hem de iş hayatı da bunun içine girerek. Bunun müjdesini vereyim dedim meraklılarına. Ben şimdi en büyük keyfime geri dönüyorum. Sabah erkenden kalkıp hazırladığım ve taa İzmirlerden getirdiğim kekim ve dumanı tüten buram buram kokan kahvemle Ayçamın bana doğumgünümde aldığı Dostoyevski serisinden "Beyaz Geceler" le kendi huzuruma çekiliyorum. ohh özlemişim!
Devamını Oku »

28 Temmuz 2010 Çarşamba

Nasıl birden ev kızı oldum #1

Çok da zor olmadı aslında. Üniversite bitince- ki öğretmen oldum söylemesi ayıptır, bilmeyeniniz varsa tüm yüzsüzlüğümle bilgilendireyim- okul çıktı tabi aradan. Dershane de 15 ağustosta başlıcak, ben dedim ki Starbuckstan da çıkayım gideyim şöyle güzelcene bir tatil yapayım dedim. Demez olaydım. Ben şimdi işten de çıkınca soluğu hemen İzmir'de baba evinde aldım tabi. Böyle baba evi deyince cafcaflı oluyor, ben ayrı yaşıyorum arkadaş evim barkım ayrı. Neyse uça uça geldim İzmire, Karşıyakama. Ben sanıyorum ki oohh tatil dinlenmece eğlenmece gezmece bronzlaşmaca falan filan. Nerde... 2 hafta oldu daha ayağımı suya değdiremedim. Dedim ya tam ev kızı oldum. Üstüne bu hafta babaannem de bizde kalmaya başlayınca tadından yenmez oldu benim için. Hafta içi tüm gün anneannem babaannem ve ben mutlu huzurlu oturuyoruz. Allahtan izdivaç programları tatilde, yoksa onlara da sarardım ben biliyorum kendimi. Milletin tatil fotoğraflarına çekirdek çitleyerek falan bakıyorum o derece. Bİleydim Starbuckstan çıkmazdım yeni işe kadar, bedava kahve içip tatlı falan yiyiodum,makara falan oluyodu. İyiydi, hoştu.  Şimdi yemek, temizlik falan yapıyorum işte. Hayır  İstanbula geri dönünce bir süre insan içine çıkamamaktan falan korkuyorum, yaparım yani. Neyse şimdiki halim bu, acınacak durumdayım yani. Tek tesellim deniz hasretimin yarın son bulacak olması. Eğer o iş de yatarsa halim harap. Ben gelişmelerden haberdar ederim gene sizi. Beni özleyin anacımmm!!! bayyy!!!
Devamını Oku »

27 Temmuz 2010 Salı

Flaş...Flaş...Flaş!

" Nasıl birden ev kızı oldum?" adlı sürükleyici yazı dizim yarından itibaren burada sizlerle buluşuyor. Kaçırmayın derim, beni bekleyin anacım!
böyle olcam işte!
Devamını Oku »

27 Mayıs 2010 Perşembe

happy birthday my little bro

17 yıl önce, küçücüktün sen daha.
Hiç ama hiç beklemediğim bir anda geldin girdin hayatıma, hiç sevmedim o zaman senin gelmeni, sevgime anneme babama ortak olmanı.
Tektim ben hep, sadece benimdi onlar.
Ama zaman geçip de büyüdükçe sen işte o zaman hayatıma ortak olmaya başladın ve anladım seni nasıl çok çok sevdiğimi.
İş
te ondan sonra hep yanımdaydın, bana hem kardeş hem de muhteşem bir arkadaş, sırdaş oldun.
Hayatta düşünmeden her şeyimi anlatabilirim diyebileceğim ve hiç hesapsız sonuna kadar güvenebileceğimsin sen.
Her ne kadar eşek kadar olmuş olsan da küçük kardeşimsin benim.
İyi ki doğdun.
Seni çok ama çok seviyorum.

Devamını Oku »

26 Mayıs 2010 Çarşamba

...Annem...

Kaç yaşında olursa olsun, dünyanın neresinde yaşarsa yaşasın annesi en zayıf, en savunmasız noktasıdır bir insanın; bunu bugün bir kez daha öylesine net bir şekilde anladım ki... hayatımda en çok tartıştığım en kolay suçladığım insandır annem, her zaman hayatımda olacağını, belki de ne olursa olsun beni asla terk etmeyecek tek insan olduğunu düşündüğüm için bu böyle. Ama bugün o kaybetme duygusunu o kadar şiddetli bir şekilde hissettim ki...  Aylardı içimizi kemiren korku, o büyük soru bugün cevap bulacaktı ve ben onun yanında olamadığım için hem çok suçlu hem de elimden bir şey gelmediği için çaresiz küçük bir kız çocuğu gibi hissettim. Normalde her gün 4-5 kez konuşurken, iki gündür her arayışımda bana uyuduğunu, her şeyin yolunda olduğunu, telaşlanmamam gerektiğini söylediklerinde ben daha çok tedirgin olmaya ve  panik yapmaya başladım. İnsanoğlunun beyni çok ilginç, istediği anda saniyesinde bir çok kötü şey kurup, bunlar gerçekleşmişçesine öyle bir ruh haline girebiliyor ki, insan istemese de kendi kurduğu senaryolara kaptırıyor kendini. İşte o anlardan birindeydim bende, aklımda binlerce soru... Ya sonuçlar kötüyse, ya korktuğumuz hastalıksa bencilce ne yaparım diye düşündüm. Annem olmazsa ben ne yaparım, nasıl yaşarım? Mezun olduğumda, ilk iş günümde, evlendiğimde, çocuğum olduğunda... Annem olmazsa bu günleri yaşamanın benim içinde bir anlamı olmazdı ki. Kaybetme korkusuyla karşı karşıya kaldığında herkes mi bu kadar bencil oluyor bilmiyorum ama düşündüğüm şey babam ya da kardeşim değildi. Bendim ve annemsiz yaşayamayacağımdı.O 4 saat benim için sınırsız bir zamana bedeldi. Korku, acizlik,çaresizlik, korunmasız yalnız kalmak...Çalan telefonla korkularım, sorularım ve tüm endişem ortadan kalktı. O telefon benim resmen bugüne başlamamı sağladı. Korktuğumuz şey olmuyordu, basit ilaçla tedavisi olan bir hastalıktı sadece. O an yaşadığım duygunun tarifi yok, yaşamayan bilemez derler ya gerçekten bilemez, ve umarım kimse de bilmez.Hala daha telefonda konuşurken telaşlıyım, sesi kötüyse benden bir şey saklamasından korkuyorum ve paranoya üretmeye başlıyor yine üretken beynim. Korktuğumuz başımıza gelmedi. Mezuniyetimde, ilk iş günümde, evlendiğimde, anne olduğumda yanımda olacaksın ,bunu biliyorum. Seni çok çok seviyorum!
Devamını Oku »

26 Şubat 2010 Cuma

uyku-suz


uykusuzluk kötüymüş..baş etmesi de sonuçlarına katlanması da zor.uyku hayattaki önceliklerimin arasında üst sıralarda bulunmakla birlikte 3 haftadır kendisiyle pek aramız yok gibi. öss ye hazırlık döneminde onun yüzünden az kapışmamıştık annemle. 22:30 dedinmi benim öyle bir uykum geliyodu ki ders çalışmayı bırak göz kapaklarım isyan ediyor,o derece.annem de haliyle kızardı tabi erken yatıyorsun test çöz diye, ben de kapımı kilitleyip gizlice uyurdum annemden.. nerden nereye.. şimdi uyuyayım diye can atmaktayım ama tık yok :( bu sayede diziport adlı internet sitesinin de bir numaralı fanı oldum diyebiliriz, gece gündüz dizi izleyerek siteyi en çok tıklananlar sıralamasında top 10 a sokmayı falan planlıyorum. bu aralar favorim one tree hill.. iki haftada beşinci sezonun ortasına geldim.
uykusuz geceler aynı zamanda pusuda bekleyen düşman gibi bana..düşündükçe düşün kurdukça kur artık...o niye öyle oldu, niye böyle söyledi, eğer öyle olmasaydı daha mı iyi olurdu, gitmeseydi daha mı iyiydi...vs
ve ben yine o uykusuz gecelerden birindeyim ve yine o pusu kurmuş düşman başladı atağa, bilgisayarımla işbirliği yapıp tüm slow şarkıları da ard arda çalarak iyice huzursuzlaştırıyor beni. en iyisi yatıp uyumak bence.
ama işler böyle giderse kendimle birlikte başkalarını da uykusuz bırakmayı amaçlıyorum her ne kadar bu geceki girişimim başarılı olmasa da.. çalışmalarımız devam edecek.. (:
Devamını Oku »

20 Şubat 2010 Cumartesi

"o" an


Başında sinir bozucu bir ağrı var sabahtan beri, kalbi yerinden çıkçakmış gibi hızlı hızlı. Midesi bir garip, sabahtan beri hiç birşey yemedi ki bu onun için normalde çok da mümkün değil. Yaşam amacının yemek olduğunu düşünürsek... Ne giyse saçını nasıl yapsa kırmızı ruj mu yoksa pembe parlatıcı mı. Yok en iyisi gidip saçlarını kestirmek hem de fön çektirip saç derdinden kurtulur.. Giyilecekler de seçildikten ve sebepsizce ayna karşısında geçen bir saatten sonra hazır artık çıkabilir de kalbi hala fazla mesai yapıyor. Sağ salim çıkmayı başarabildi evden. Birini beklemekten nefret eder o sebepten bekletmeyi de sevmez, gideceği yere hep 5 dakika erken gider bu yüzden. Yine erkenci bugün. Hala çarpıntısı var ama biraz daha mutlu şimdi. Beklemeye başla bakalım 5 dakika, beklenenin gelmesiyle bütün sinirler alt üst tabi ama bir gülücük her şeyi unutturabiliyor(muş). Nereye gitmeli? Karşılıklı oturup içkiler söylendikten sonra başlar sohbet , gülüşmeler, muhabbet zaman zaman kahkahalar yükselmektedir masadan. Erkek kıza alışık olduğu üzere komplimanlar yapar. Kız mutludur ya da öyle zannetmektedir. Belki de onunla vakit geçirmektir onu mutlu eden, o anı yaşamaktır bir dakika sonrasını düşünmeden. İlk başlarda her şey güzeldir. Erkek kızın gözlerinin içine bakar sebepsizce dakikalarca, kız niye öyle baktığını sorunca öylesine der bakmak istedim. Her şey o anda çok güzeldir ama zaman da ilerlemektedir, hiç bitmesin ister hiç kalkmasınlar masadan, hiç giymesinler paltolarını. Çünkü bilir kız bu sefer farklıdır, bu sefer bir şeyler bitmiştir ve bu sondur ikisi için de. 4 saat göz açıp kapayana kadar geçmiş "o" an gelmiştir. Hesabı ister erkek, öder ve kalkarlar. O an anlamıştır kız bir kaç dakika sonra gerçekten biteceğini. Oysaki hep o masada kalsalar, hep gülümseseler otursalar el ele, hep baksa erkek kızın gözlerin içine. Daha yavaş atılmaya başlamıştır adımlar, on dakikalık yolu yirmi beş dakikada yürümüşlerdir ama kaçınılmaz son gelmiştir. Ve ayrılık anı... Tekrar görüşmek için birbirlerine söz verirler, erkek kızı öper ve arkasını dönüp gider-her zaman yaptığı gibi- Kız tek başına eve dönerken sonun ilk defa bu kadar net farkındadır. O her zaman umursamaz bir aşık olmuştur, canının acıyacağını bile bile sevmiştir, yengeç kadınıdır ne de olsa. En yakın arkadaşlarının onu milyonlarca kez uyarmasına rağmen atamamıştır erkeği yüreğinden, onu her görüşünde daha çok yanar canı, sızlar içinde bir şeyler. Ama bu seferki sızı daha bir başkadır, bu sefer sorun canının öncekiler gibi yanmamasıdır. Artık eskisi gibi olmayacaktır hiçbirşey, artık eskisi gibi aşık değildir çünkü, akılanmıştır zorla da olsa. Evinin kapısını açar koltuğuna oturur ve göz yaşları süzülmeye başlar, giderek daha da hızlı akmaktadır gözünden yaşlar. Bu erkek için son defa ağlayışıdır. Gözlerini siler üzerini değişir ve yeni güne uyanmak için yatar aklında hala o an elinde erkeğin elinin sıcaklığı...
Devamını Oku »

6 Şubat 2010 Cumartesi

hadi bakalım..!

Hayatımdaki boşluktandır kendimi bunları yazarken buluşum.Bu öyle bir boşluk ki her an tetikte beni bunalıma sokmak için. Her yönden saldırıyor aile, okul, iş, arkadaş, sevgili...Şimdi bu boşlukları tek tek doldurmaya başlamak gerek, gerçekten başlamalı. Tanıyanlar bilir her ay bir iki kere böyle karar veririm ben sonra iki gün sonra uçar gider, bu sefer sanal ortamda resmiyete dökmeye karar verdim:D Öyle çok yazabilen biri de değilimdir- ilk aşık olduğumdan beri düzenli olarak tuttuğum günlükleri saymazsak ki bu da yaklaşık 15-16 yıl öncesine dayanır-
Dedim ya yazamam o sebepten burda kesiyorum zira başlarkenki ruh halim tamamen değişti..şimdilik bu kadar. hadi bakalım...!

Devamını Oku »