Sevgilimin en büyük hayaliymiş 10'dan geriye Türkiye sınırları dışında bir yerde saymak. Benim en büyük hayalimse Amsterdam'a gitmekti. İkimizinkini birleştirip yeni yıla Amsterdam'da girmeye karar verdik. ( Şimdiden not: Hayatınızda imkan buldukça Amsterdam'a gidin, ama yılbaşında değil.Çılgın ötesi kalabalık.) Neyse haftalar haftalar boyunca planladık ve 31 Aralık sabahı biraz (!) zor da olsa kar ve pegasus işbirliği ile 3 saat rötarla vardık Amsterdama. İlk şaşkınlığımı cobus şöförü ile yaşadım. Rihanna çalıyor. Siyahi pırlanta küpeli bir cobus şöförü amca güleryüzlü falan. ( Çalışanları hep güler yüzlüydü bu arada.)Türkiye'ye dönüşte bizim suratsız ve küfrederek iş yapan gümrük polisimiz bunu bir kez daha pekiştirdi.
Ben çok heyecanlıydım. Çok hem de. En çok görmek istediğim şehirde en sevdiğimle :) Havaalanına indiğimizde o beklenen soru. "What your purpose of visit?" :) just tourist! Ha bu arada benim valizim de başka bir kulvarda geziye çıkmış olacak ki sevgili pegasus valizimi 1 saat sonra Moskova uçuşu ile birlikte ulaştırdı. Havaalanı bambaşka bir panayır alanı. Koskocaman bir alışveriş merkezi gibi. Avrupa dedikleri gerçekmiş diyor insan.
Otele gidip eşyalarımızı odaya bırakıp direk kendimizi attık trenle merkeze. E Amsterdam söz konusu olunca malum duraklardan biri de coffeshoplardı. Çizenbayan'ın yazısında görüp Damkring'i denedik ve klasik her turist gibi Bulldog. ( Deneyiniz.)
Önce bir gezindik sokaklarda.Klasik kanal pozumuzu çekildik sonra.
Dam Square, Damrak, Sex Museum ve Leidsplein ilk gün duraklarımızdı.
Önemli : 31 Aralık günü Amsterdam'da 20.00 -02.00 saatleri arasında toplu ulaşım hiçbir şekilde çalışmıyor. Bunu göz önünde bulundurun böyle bir plan içine girerseniz. Genellikle oteller shuttle uyguluyor saat başı ama o da sağlıklı olmadı.
İlk gün yeme içmelerinde Febo'lar acayip keyifliydi. 1,5 - 3 euro arasında atıştırmalık otomatlar var ısıtıcılı. Cheeseburger, hamburger ve değişik kroketler mevcut. Ya da sokakta satılan patates kızartmaları fazlasıyla doyurucu oluyor.
Yılbaşında havai fişek serbest. O yüzden 24 saat boom boom. Yeni yıla Leidsplein'de girdik meydanda. Müthiş bir ışık şovu, bolca güzel kafa ve aşk dolu bir öpücük ile :)
Amsterdam Central
Dam Square
Ertesi gün haliyle hangoverlığın dibine vurup geç kalktık birazcık. Otelde kahvaltımızı yapıp Volendam'a gittik. Central'den otobüslerle Volendam yaklaşık 40 dakika uzaklıkta Amsterdam'a. Kuzey Denizi ile Atlas Okyanusu sınırında küçük bir kasaba. Christas marketleri, sokak satıcıları, minyatürlük harikası evleri ve huzur dolu sokakları vardı.
Volendam'da eğlence 1 Ocak gecesine kadar sürüyormuş aralıksız. Evler bomboş, herkes publarda çılgınca eğlenmeye devam ediyorlardı.
Sokakta satılan pancakeler bizim gönlümüzü fena halde çaldı. Hava biraz daha güzel olsaydı da deniz pardon okyanus (!) kenarında da oturabilseydik keşke.
Amsterdam'a dönüp yine sokaklarda doya doya gezdik. Rahat yaşamanın tadını aldık desek yeri. Kimse kimseyi yargılamadan elimde şarabımla sırt çantamdan çıkardım çıkardım içtim yürürken. Ah minel hayat :)
Üçüncü ve son günümüzde önce Museumplein'e gidip klasik I amsterdam pozumuzu çekildik.
Ardından Albert Cuypmarkt'ı gezdik. Bİldiğimiz sokak pazarı. Çok meşhurmuş. Aklımıza gelebilecek herşey vardı. Ardından Jordaan'da gezip güzel bir kahve içtik. Daha küçük olan bu kesim hem daha sakin hem de alkolden ziyade daha çok kafelerle dolu.
Böyle böyle 3 kocaman güzel gün geçirdik. Rüya gibiydi. Sevdiğim adamla, gönlümce, en keyif aldığımız günlerimiz, tatilimiz oldu. Gelelim minnak Amsterdam notlarına.
* Öncelikle bisiklet şehri dedikleri kadar varmış. Trafikte bisikletler yay ve araçlardan öncelikli. Trafik kurallarına da tabiler. Ve herkes her yere bisikletle gidiyor. Yılbaşı gecesi bile tiril tiril elbiseli topuklu ablalar bisiklet tepesindeydi.
* Yılbaşı ve full özgürlük kafası olduğu için cansıkıcı şeyler de olabiliyor. Sokakta ayık gezen insna yok gibi birşeydi. Tek gidimlik şansınız varsa yılbaşında gitmeyin derim ben.
* Türkler tüm dünya gibi orayı da işgal etmişlerdi ve etrafta kendilerinden başka Türk olmadığını düşünüp türlü kırolukları sergilemekten öte geçemediler bazıları.
* Marketlerden bişeyler alıp mekan kafasına takılmayıp sırt çantasıyla gezmek, acıktığın yerde bir yere çöküp yiyip içmek çok rahattı. İstanbulda 40 liraya aldığım ve çok sevdiğim şarabı orada 3 euroya bulunca tabi ki attım hemen çantama. Gezerken bardağa doldurdum doldurdum içtim.
* Bizim de haliyle coffeshop ziyaretlerimiz oldu. Benden tavsiye kafanız güzelken kendinizi kaydedin ve konuşun. Sonrasında izlemek çılgın keyifli. Kahkaha attık dakikalarca.
* Red Light'a gittik ama mesai daha başlamamıştı :) Bir dahakine kaldı artık gezip görmesi.
* Vondelpark'ta bisikletle gezmeyi de bir sonrakine bıraktım. Nisan gibi tekrar gidip tüm bu eksikleri tamamlamayı planlıyorum.
*Gördüğünüz ve beğendiğiniz herşeyi hemen almayın. Daha ucuzunu ve daha güzelini muhtemelen az sonra başka bir dükkanda bulacaksınız.
Şimdilik olan biten bu gençler.
Yine olsun yine gidelim :)