12 Mart 2013 Salı

Kahve Meselesi

Takip edenleriniz ya da beni tanıyanlarınız bilir. Benim için kahve hayatın vazgeçilmez nimetlerinden biri, olmazsa olmazımdır. Kahve tutkunu olanlar çok iyi anlarlar bu cümlenin altında yatan aşkı, tadı. Kahve sevmeyenler de hiçbir zaman anlam veremezler. Kahveci ya da çaycı olarak ikiye ayırırsak insanları ben KESİNLİKLE kahveciyim!
Hal böyle olunca da güzel kahve içmek isterim. Doğruyu söylemeliyim ki 6-7 sene önceye kadar kahve hastasıyım ben deyip, kahve niyetine 3ü 1 arada içenlerdendim. Şimdi ona kahve demiyoruz tabi. Kahve değil çünkü, başka bir karışım o bana göre. Zor durumda kalmazsam ağzıma sürmem, illa onlardan içeceksem de sade ve gold olanlarını tercih ederim. Asla süt tozu kullanmam. Kahve sütle içilir, tozuyla değil :)
Söz konusu sevdiğim şeyler olunca en iyisi olsun isterim. Öyle laf olsun diye içmem. Bir de ben alışkanlıklarımdan kolay vazgeçen bir insan değilim. Neye sarmışsam, itici bir olay olana kadar ona sağlanır giderim.
Kahve söz konusu olunca benim de ilk tercihim yadsınamaz bir şekilde tabi ki Starbucks. Nerocular da var ama ben Starbucksçılardanım. Söz burdan açılmışken, bizim toplumumuzda genel bir kanı var, Starbucksta bir kahveye 10 lira verilir mi diye? Bunu söyleyenler ikiye ayrılıyor. Birinci grup gidip te orda hiç kahve içmemiş olanlar. İkincisi ise kahveden anlamadığı için onlarca extraya kakalanmış olanlar. İtiraf etmeliyim ki 6 sene öncesine kadar ben de birinci gruptandım. Ama ne zaman Starbucksla tanıştım o zaman anladım bu muhabbetin tam bir sabun köpüğü olduğunu. Ben sütli filtre kahve içerim çoğunlukla, onun da küçük boy fiyatı 4,5 tl civarında. Öyle kahveye onlarca lira vermiyorum yani. E tabi sosu da olsun kremalı olsun, şu şurubu da koyalım dersen 10 lira da olur, 15 de. Ki sonuçta çıkan ürün de kahve dışında her şeye benzer. Bana göre kahve dedin mi, şekersiz az sütlü. Mis.


Bu arada son çıkardıkları Risteretto Bianco diye bir kahve var. Üstü şekilli. Ben diğer kahvelerden farkının sadece şekli olduğunu sanıyordum fakat tadı da ayrı bir güzel. Hala daha tam farkını bilmiyorum, köpüğünden olsa gerek. Ama tercihlerim arasına yerleşti kendisi.
Tüm bunların yanında Starbucksı sevmemin diğer bir nedeni rahatlığı. Ben kitaplarımı alıp ders çalışmaya, kitap okumaya gitmeyi çok seviyorum ve bunu bu kadar rahat bir şekilde yapabileceğim başka bir mekan da bulamadım henüz. Fikri olan varsa her türlü öneriye açığım. Sadece Türk Kahvesi içmek istediğim zaman Starbucksı tercih etmiyorum, çünkü o içtiğimiz türk kahvesi değil, başka bir tat, başka bir şey. Türk kahvesi zevkle içilir ve ben o zevki alamıyorum Starbucksta.
Son zamanlardaki vazgeçilmezim de türk kahvesinin yanındaki mini lokumlar. Her türlüsü güzel. Benim gibi kahveyi şekersiz içenler için güzel bir tat desteği :) Can Kardeşler Kuruyemiş'inkiler tem taze hem de tatları tam kıvamında.
Bu yazı birazcık reklam yapar gibi oldu ama unutmayalım ki bu kişisel bir blog, ve yazdıklarım da benim kişisel düşüncelerim, deneyimlerim.
Eleştirel bir nokta yok mu? Tabi ki var. İzmirdeki Starbucksların hiçbiri rahat değil, Pasaporttaki dışında. Çok ortalık yerlerde, küçük mekanlar sıkış tepiş durumda. Kafa dinlemeye değil, kafa şişirmeye gidiyoruz sanki. İstanbuldakilerin rahatlığından konforundan eser yok İzmirdekilerde. Avmlerdekiler zaten açık alana orta yere sıkıştırılmış durumda. Lokasyon konusunda İzmire daha fazla önem verilmeli diye düşünüyorum. Bu da benden bir serzeniş.
Bostanlıda da Has Kahvenin ortamını seviyorum. Türk kahvesi güzel ama Franbuazlı Pastası bir harika.
Ama İzmir deyince, kahve deyince akla gelen ilk yer Sakız Adası. Kahvenin yanında soğuk su içinde damla sakızıyla sunuyorlar. Bir kere sunumda yakalıyor sizi. Tat muhteşem. Ayrıca aklınıza gelmeyecek çeşitte kahveleri var. Rakılısından tutun likörlüsüne çikolatalısına kadar geniş bir seçeneğe sahipsiniz.
Kahve candır, vazgeçilmezdir.
Ne demiş atalarımız bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı vardır.
E söz konusu kahve olunca içildikten sonra kapatılan fal da kaçınılmazdır :)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder