Siz hiç sebepsiz yere nefessiz kalana kadar ağlama krizine girdiniz mi?
Ya birinin gelip pılınızı pırtınızı toparlayıp annenizin koynuna bırakmasını sizi dilediniz mi?
Siz hep güçlü görünmeniz gerektiği için dudağınızı ısırarak gülümsediniz mi?
Peki suratına okkalı küfürler sallamak istediğiniz insanlarla bir arada bulunmak zorunda bırakıldınız mı?
Kapınızı ve telefonunuzu kapattıktan sonra yalnızlığın ağa babası çöktü mü ruhunuza?
Yoksa "ayy depresyonda mısın caağğnım sen?" diye geçiştirildiniz mi?
Yemek yerken, tv izlerken, dersteyken ya da otobüste birden sicim gibi akmaya başladı mı gözyaşlarınız?
Hayatınızın 3 ay sonrasından bile emin değilken hayal kurmaya korkar oldunuz mu?
Gitme nolursun dediğinizde, olur be gitmiyorum, al seninle burda kalıyorum cevabını alamadınız değil mi hiç?
Cevabını bildiğiniz soruları sormaya korktuğunuz oldu mu peki?
Lanet 27 yaş sendromu varmış ya. Dibindeyim. Her türlü dibindeyim. Bir yerlerden toparlamaya çalışıyorum. Hani tam yüzme bilmeden tek kolundaki kollukla denize giren çocuk var ya onun gibiyim. Batmam biliyorum ama yüze de çıkamıyorum.
Hayallerimi kırıyor yaşadıklarım. Kolaylaşmıyor hayatım. Güzellikler olmuyor mu? Tabi ki oluyor. Aması var hep bir.
En başta kabullendiğiniz şeyleri gün geliyor tahammülsüzlük gösteriyorsunuz. İhtiyaçlar değişiyor.
Mesela çok özlediğiniz, görmeyi deli gibi istediğiniz birini hiçbir koşulda bu akşam ve bi kaç hafta göremeyeceğinizi bilmek nasıl? Ya aylarca göremezseniz?
Ben söyleyeyim. Çok zor. Katlanılmaz. Hele ki dört duvarın içinde yalnız yaşıyorsanız. Mümkün değil, kafa yiyici bir durum.
Düze nasıl çıkarım bilmiyorum. Rampa o kadar uçsuz bucaksız görünüyor ki olduğum yerden bu ivmeyle hayli zaman gerektiriyor gibi hissediyorum.
Ben gibi küçücük şeylerle mutlu olan biri, anlatamıyorum sıkıntımı, derdimi, mutsuzluğumu. Sonuçta herkes önce kendini seçiyor. Yanında boş bir koltuk varsa seni alıyor.
Herkes konuşuyor, ama kendi hayatlarına döndüklerinde yine böyle salonda ses olsun diye açılan boş televizyonla kalakalıyorsun.
Büyüdükçe yalnızlık çok daha zor. Yaklaşık 100 gündür sağım solum sevdiklerimle doluyken bıraktılar beni bi başıma 600 km ötedeki bir yere. Hadi kızım önünde bu sefer açılması gereken çok kapı ve kafanı kurcalayan çok korku var.
Korkuyormuşum meğer ben. Yalnız kalmaktan, özlemekten. Nefret ediyorum İstanbul akşamlarından artık.
İstemiyorum.
Alın beni burdan!