5 Eylül 2013 Perşembe

Ücretliden Kadroya - Bir Öğretmen Klasiği


Üniversiteyi kazandığımda hiç bu kadar zor olacağını düşünmemiştim. Yanlış anlaşılmasın üniversite kısmı değildi zor olan, hatta bir çok bölüme nazaran çok da rahat bir bölümdü benimkisi. Derslerle alakanı tam olarak kesmezsen vize ve final haftalarında 2 hafta hayattan bağlarını kopararak yaşarsan gayet de iyi derecelerle bitirilebilir bir okuldu ve zaten öyle de oldu. 
Asıl zor kısım üniversite sonrasıymış. Ben öğrenciyken " hayatta KPSS'ye girip bilmediğim yerlere, doğuya falan gidemem" diyordum. Demesi bedava, demesi çok kolay. İzmir'de doğmuş, İstanbul'da okumuş bir insan olarak Hakkariye gitmemin kolay olacağını düşünmek saçma olurdu zaten. 
Bu hevesle 4. sınıfta kpssye bile son anda başvuru yaparak laf olsun diye girdim, özel bir kurumla anlaşmıştım zaten, öyle işsiz kalanlardan değildim, daha mezun olmadan işim hazırdı.
Özel bir dershanede çalışmaya başladığımda anladım ki bu işler öyle uzakta görüldüğü gibi değil. Öğrencilik asla bitmemesi gereken bir hayat dönemi. Sabah 7'de işe gidip akşam 8'de eve gelip sonra kendine yemek yap, ev işi yap... İtiraf ediyorum ki yemek yemeden yattığım geceler olmuştu.
Aa dedim olmaz bu bu işin sırrı kpss imiş. Dershanenin bana kazandırdığı tek şey güzel dostluklar oldu.
Sonra dön İzmire hazırlan sınava. 
O iş de öyle kolay değilmiş. Hele benim branşımda hiç değilmiş. 
2 yıl da ücretli öğretmenlik macerasından sonra artık 5 gün sonra maşallah yazısı gibi asıcam 657'yi boynuma  
Ücretli öğretmenlik de değişik bir durum. Aslında kadrolu öğretmen gibi çalışıp, üçte bir paraya çalışıyorsun. Bana çok şey öğretti, Dershanede yapılan öğretmenlikle okulda yapılan arasında mevzuat açısından çok fark var. 
Benim burada da en büyük şansım okulda kendimi hiç ücretli gibi hissetmedim, yıllardır berabermişçesine çalıştım okuldakilerle. Ben onları çok çok sevdim, sanırım onlar da beni sevdiler :) Bence sevdiler :)
Ve şimdi bu koşuşturmanın sonuna yeni bir koşuşturmanın başına geldim, sanırım.
Bir yıl boyunca sinirli, stresli, ağlak, manyak hallerimi çeken, bana inatla katlanan herkes başımın tacı.
Ailem, iş arkadaşlarım, dostlarım, dershanedeki öğretmenlerim hepsi hepsi.
Stres altındayken garip bir insan oluyormuşum ben, kendim hakkında bir şey daha öğrendim. 
Aslında hakkımız olan şeyi almak için bu kadar çaba vermemiz, gözü kapalı buna razı olmamız fazlasıyla sinir bozucu. 
Açtığı 40,000 kadroda mesela hiç Ege Bölgesi bulunmaması, binlerce kadroya büyük şehirlerden bir tane bile kadro açmaması...
Aslında bizler iğrenç bir oyun içinde kendimize yer edinmeye çalışan birer insanız. Değiştirmeye gücümüz ve mı, bilmiyorum. Gücümüz varsa da cesaretimiz yok,birçoğumuzun yok. Anca ucu bize dokunuğunda çıkarıyoruz tırnaklarımızı.
Neyse şu an sevinçten baya sevgi böcüğü modunda , 32 diş dolaşıyorum ki bu konulara girerek can sıkmayacağım.
Hiç bitmesin.
Bir senedir dilimden düşürmediğim "İstanbul'a atancam ben ya!" nın gerçekleşmesi için çok az kaldı.
Güzel haberlerle geri döneceğim.
Beni bekleyin :)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder