23 Ocak 2016 Cumartesi

Bademli Üzümlü Biscotti #esotmutfakta


Biscotti bir tür İtalyan bisküvisidir. En önemli özelliği iki defa fırınlanmasıdır.
Önemli not: Kahvesiz tüketmeyiniz :)
Kolay kolay bayatlamıyor. Güzelce kavanozlarda saklayın mis gibi tüketin.
İlk denememde çok başarılı olamasam da sonraları tuttu bu tarif tuttu.
Şimdi bize neler lazım?
* 3 yumurta
*3 su bardağı un
*1 su bardağı şeker
*2 çay kaşığı kabartma tozu
* 2 çay kaşığı tarçın
*1 paket vanilya
*1 su bardağı çiğ badem
* yarım su  bardağı üzüm

Bir İtalyan şef olmamız için yapmamız gerekenler neler peki?
*3 yumurtayı iyice çırpıyoruz.
*Tüm kuru malzemeleri bir kaba aldıktan sonra harmanlayıp yumurtayı da onlarla buluşturuyoruzç
* Fırın tepsisine yağlı kağıdı koyduktan sonra malzemeyi üzerine döküyoruz. Harcı bir ekmek gibi yaklaşık 10 cm eninde ve 30 cm boyunda bir kalıp haline getirip 160 derecede 30 dakika fırınlıyoruz.
* Hamur ılıdıktan sonra birer parmak kalınlığında dilimleyip 160 derecede tekrar 20 dakika fırınlıyoruz.
*mis gibi italyan biscottilerimiz hazır.

Had, kahveyi hazırlayın.

buon appetito :)

Devamını Oku »

19 Ocak 2016 Salı

Ufak bir rica

Kış mevsimini çok sevmiyorum. Artık bu evi sevmiyorum. İstanbulda yaşamayı sevmiyorum. Hasta olmayı sevmiyorum. Hayatımdaki büyük küçük tüm problemleri tek başıma çözmek zorunda olmayı sevmiyorum. Ailemden bu kadar uzakta olmayı sevmiyorum. Kilo vermek için bir türlü gereken şeyi yapamamamı sevmiyorum. İki yüzlü insanları sevmiyorum. Yalanı sevmiyorum. Başağrısını sevmiyorum. Hayata karşı güçlü duramayanları hiç sevmiyorum. Hayatın adaletsizliğini sevmiyorum. Yalnız yaşamayı sevmiyorun. Bu kadar yalnız kalmayı hiç mi hiç sevmiyorum. Tembelliğimi sevmiyorum. Karşımdakileri bu kadar tolere etmeyi sevmiyorum. Klasik bağımsız kadın triplerini sevmiyorum. Güçlü görünmek zorunda olmayı sevmiyorum. Bu kadar uzakta olmayı sevmiyorum.
Sevgili evren... sevdiklerimi bana gönderir misin lütfen?
Devamını Oku »

17 Ocak 2016 Pazar

Ne jazz bir pazar

Tek tatil günümde de gözümü saat sekizde açtım, niyeyse!
Önce buz gibi havaya rağmen evimin tüm camlarını açtım.(Zaten hastayım iyice zatüree olayım)
Sonra başladım temizliğe. Saat 08.30 bu arada.
Sildim süpürdüm, temizledim, çamaşır yıkadım, çay demledim.
Sonra durdum. Yaşımdan bir arttıkça iyice anneme benzemeye başladığımı fark ettim.
Tebessüm ettim. Anneme zamanında kızdığım, bana manasız gelen tüm o davranışların nasıl bir "doğallığa" tabi olduğunu anladım.
Sonra çok büyüdüm deyip, 1 bardak sütle 1 adet halley güplettim, çocukkenki Esra oldum.
Çocukluğumu da ne kadar özlediğimi fark ettim.
Pazar kahvaltısı burnumu sızlattı. Az sonra tek başıma yapacağımdan değil de şu an maaile yapılanından istedi canım. Küçük bir kaç damla gözyaşı bile akıtmış olabilirim.
Ardından 28 yaşındaki Esra halime geri döndüm. Açtım Joe Cocker. Jazz severim.
Yazıyorum. En iyi yapabildiğimi sandıklarımı yapıyorum. 
Garip bir hüzünle huzur arası bir yerdeyim.
Yine de şükür bu sabaha.
İyi haftasonları...

Devamını Oku »

15 Ocak 2016 Cuma

A year Together :)

#happyanniversary'li fotoğraflardan en içime sineni oldu bu sefer :) İnsanın doğru insanı bulması çok başka birşeymiş. Herşeye, herkese, olumsuz tüm hayat koşullarına inat bir olabilmekmiş doğru yapan ilişkiyi. Koskoca bir yılımız geçti beraber. Neler atlattık, neler yaşadık. Ama tüm o sıkıntılardan sonra bile gözgöze geldiğimiz ilk an herşeyi unutup sarıldık birbirimize. Hayata inat bir olduk. Koşullara inat bir olduk. Zaman geldi kendimize inat biz olduk.
Hayat bazen bir insanın kollarının arasında herşeyi unutmakmış. Bazen ağızdan çıkacak bir sözle rahatlamakmış. Hayatı her yönüyle paylaşmakmış meğer bir olmak. Tabulardan arınmak. İnsanların "hadi canım siz de", "hevesiniz geçer", " uzaktan ilişki mi yürütülür?" laklaklarına en güzel cevapmış biz olmak. İçine sinmeyen herşeyi beyaz renge döndürmekmiş. En sıkıntılı konuşmaları bile kahkaha atarak bitirmek, o masadan el ele kalkabilmekmiş. Kimin ne söylediğini bir kenarı bırakıp koşulsuz güvenmekmiş. Sıkıntısız hayat olur mu? Tabii ki yok. Sıkıntıları bile kendimize çevirebilmekmiş çıkış kapısı.
Çok başkaymış birini yol arkadaşı seçmek kendine. Anne baba kardeşten sonra başka birini oturtamaz sanıyor ya insan çekirdeğine. İşte o geldiğinde kendiliğinden oluyormul bütün bunlar.
Kalbimizin bize verdiği en güzel armağanlarız biz. Doğru kişi diye birşey varmış gerçekten. Ona inanmak ve ona güvenmek de en güzeli ve rahatıymış.
Koşulsuz düşünenim,  sonsuz destekçim, zamansız yardımcım, sevdiğim, sevenim, yol arkadaşım... Yeniden hoşgeldin. Hep burda kal. Nice yıllarımız hep birlikte olsun

                                                İmza: Tostosun :)
Devamını Oku »

14 Ocak 2016 Perşembe

Am- Ster-Dam

Sevgilimin en büyük hayaliymiş 10'dan geriye Türkiye sınırları dışında bir yerde saymak. Benim en büyük hayalimse Amsterdam'a gitmekti. İkimizinkini birleştirip yeni yıla Amsterdam'da girmeye karar verdik. ( Şimdiden not: Hayatınızda imkan buldukça Amsterdam'a gidin, ama yılbaşında değil.Çılgın ötesi kalabalık.) Neyse haftalar haftalar boyunca planladık ve 31 Aralık sabahı biraz (!) zor da olsa kar ve pegasus işbirliği ile 3 saat rötarla vardık Amsterdama. İlk şaşkınlığımı cobus şöförü ile yaşadım. Rihanna çalıyor. Siyahi pırlanta küpeli bir cobus şöförü amca güleryüzlü falan. ( Çalışanları hep güler yüzlüydü bu arada.)Türkiye'ye dönüşte bizim suratsız ve küfrederek iş yapan gümrük polisimiz bunu bir kez daha pekiştirdi.


Ben çok heyecanlıydım. Çok hem de. En çok görmek istediğim şehirde en sevdiğimle :) Havaalanına indiğimizde o beklenen soru. "What your purpose of visit?" :) just tourist! Ha bu arada benim valizim de başka bir kulvarda geziye çıkmış olacak ki sevgili pegasus valizimi 1 saat sonra Moskova uçuşu ile birlikte ulaştırdı. Havaalanı bambaşka bir panayır alanı. Koskocaman bir alışveriş merkezi gibi. Avrupa dedikleri gerçekmiş diyor insan. 

Otele gidip eşyalarımızı odaya bırakıp direk kendimizi attık trenle merkeze. E Amsterdam söz konusu olunca malum duraklardan biri de coffeshoplardı. Çizenbayan'ın yazısında görüp Damkring'i denedik ve klasik her turist gibi Bulldog. ( Deneyiniz.)
Önce bir gezindik sokaklarda.Klasik kanal pozumuzu çekildik sonra.


Dam Square, Damrak, Sex Museum ve Leidsplein ilk gün duraklarımızdı. 
Önemli : 31 Aralık günü Amsterdam'da 20.00 -02.00 saatleri arasında toplu ulaşım hiçbir şekilde çalışmıyor. Bunu göz önünde bulundurun böyle bir plan içine girerseniz. Genellikle oteller shuttle uyguluyor saat başı ama o da sağlıklı olmadı. 
İlk gün yeme içmelerinde Febo'lar acayip keyifliydi. 1,5 - 3 euro arasında atıştırmalık otomatlar var ısıtıcılı. Cheeseburger, hamburger ve değişik kroketler mevcut. Ya da sokakta satılan patates kızartmaları fazlasıyla doyurucu oluyor.


Yılbaşında havai fişek serbest. O yüzden 24 saat boom boom. Yeni yıla Leidsplein'de girdik meydanda. Müthiş bir ışık şovu, bolca güzel kafa ve aşk dolu bir öpücük ile :)


Amsterdam Central

 Dam Square


Ertesi gün haliyle hangoverlığın dibine vurup geç kalktık birazcık. Otelde kahvaltımızı yapıp Volendam'a gittik. Central'den otobüslerle Volendam yaklaşık 40 dakika uzaklıkta Amsterdam'a. Kuzey Denizi ile Atlas Okyanusu sınırında küçük bir kasaba. Christas marketleri, sokak satıcıları, minyatürlük harikası evleri ve huzur dolu sokakları vardı.






 Volendam'da eğlence 1 Ocak gecesine kadar sürüyormuş aralıksız. Evler bomboş, herkes publarda çılgınca eğlenmeye devam ediyorlardı.
Sokakta satılan pancakeler bizim gönlümüzü fena halde çaldı. Hava biraz daha güzel olsaydı da deniz pardon okyanus (!) kenarında da oturabilseydik keşke.





Amsterdam'a dönüp yine sokaklarda doya doya gezdik. Rahat yaşamanın tadını aldık desek yeri. Kimse kimseyi yargılamadan elimde şarabımla sırt çantamdan çıkardım çıkardım içtim yürürken. Ah minel hayat :)

Üçüncü ve son günümüzde önce Museumplein'e gidip klasik I amsterdam pozumuzu çekildik.


Ardından Albert Cuypmarkt'ı gezdik. Bİldiğimiz sokak pazarı. Çok meşhurmuş. Aklımıza gelebilecek herşey vardı. Ardından Jordaan'da gezip güzel bir kahve içtik. Daha küçük olan bu kesim hem daha sakin hem de alkolden ziyade daha çok kafelerle dolu. 


Böyle böyle 3 kocaman güzel gün geçirdik. Rüya gibiydi. Sevdiğim adamla, gönlümce, en keyif aldığımız günlerimiz, tatilimiz oldu.  Gelelim minnak Amsterdam notlarına.
* Öncelikle bisiklet şehri dedikleri kadar varmış. Trafikte bisikletler yay ve araçlardan öncelikli. Trafik kurallarına da tabiler. Ve herkes her yere bisikletle gidiyor. Yılbaşı gecesi bile tiril tiril elbiseli topuklu ablalar bisiklet tepesindeydi.
* Yılbaşı ve full özgürlük kafası olduğu için cansıkıcı şeyler de olabiliyor. Sokakta ayık gezen insna yok gibi birşeydi. Tek gidimlik şansınız varsa yılbaşında gitmeyin derim ben.
* Türkler tüm dünya gibi orayı da işgal etmişlerdi ve etrafta kendilerinden başka Türk olmadığını düşünüp türlü kırolukları sergilemekten öte geçemediler bazıları.
* Marketlerden bişeyler alıp mekan kafasına takılmayıp sırt çantasıyla gezmek, acıktığın yerde bir yere çöküp yiyip içmek çok rahattı. İstanbulda 40 liraya aldığım ve çok sevdiğim şarabı orada 3 euroya bulunca tabi ki attım hemen çantama. Gezerken bardağa doldurdum doldurdum içtim.
* Bizim de haliyle coffeshop ziyaretlerimiz oldu. Benden tavsiye kafanız güzelken kendinizi kaydedin ve konuşun. Sonrasında izlemek çılgın keyifli. Kahkaha attık dakikalarca.
* Red Light'a gittik ama mesai daha başlamamıştı :) Bir dahakine kaldı artık gezip görmesi.
* Vondelpark'ta bisikletle gezmeyi de bir sonrakine bıraktım. Nisan gibi tekrar gidip tüm bu eksikleri tamamlamayı planlıyorum.
*Gördüğünüz ve beğendiğiniz herşeyi hemen almayın. Daha ucuzunu ve daha güzelini muhtemelen az sonra başka bir dükkanda bulacaksınız.
Şimdilik olan biten bu gençler.
Yine olsun yine gidelim :)





Devamını Oku »